İsmailağa Cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusunun kızını 6 yaşında iken ‘evlendirmesine’ ilişkin konuşan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi, eski TBMM Başkanı ve Adalet Bakanı ve Cemil Çiçek, “Türkiye’de 80 küsur ilahiyat fakültemiz var. Böyle zamanlarda dinin hükmünü açıkça ortaya koymayacaksa ettehiyyatu’da 40 yanlışı olan adamlar konuşmak durumunda olur. Buna rağmen Diyanet ve dini gruplar suskunluk içinde” ifadelerini kaydetti.
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızını altı yaşındayken evlendirmesine ilişkin tartışmalar sürerken halktv.com.tr yazarı İsmail Saymaz da köşesinde konuyu detaylıca ele aldı. ‘Dün Ali Kalkancı, bugün Kadir İstekli’ başlıklı yazıda 28 Şubat döneminde yaşanan Fadime Şahin olayını da hatırlattı.
İlahiyatçıların ve dini çevrelerin suskunluğuna da dikkati çeken Saymaz yazısında şunları belirtti:
“İsmailağa’ya bağlı Hiranur Vakfı’nda H.K.G. adlı genç kadının altı yaşındayken, kendisinden 23 yaş büyük bir müritle evlendirildiği ve tecavüze uğradığı ortaya çıkınca, göğsünü tarikat ve cemaatlere siper etmiş kim varsa, ağız birliği yaparak, şöyle dedi: Bu bir Fadime Şahin – Ali Kalkancı operasyonu! 28 Şubat’ın kumpası! Kurgu!
ÜZMEZ İSTİSMARDAN GİRDİĞİ CEZAEVİNDE ÖLDÜ
Yaşı yetmeyenler hatırlamaz. Tam 25 yıl önce… Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz, Kadıköy’deki bir evde Fadime Şahin adlı genç kadınla basıldı. Ev, Yeni Akit gazetesinin yazarı Hüseyin Üzmez’e aitti. Üzmez, yıllar sonra 14 yaşındaki bir kız çocuğunu istismardan ceza alacak ve cezaevinde ölecekti.
Her neyse! Fadime Şahin, Gündüz’den önce ‘Cinci Ali Hoca’ diye bilinen Ali Kalkancı’nın imam nikahlı eşi olduğunu söyledi. Kalkancı tutuklanırken, o tarihte işbaşında bulunan Refah-Yol hükümeti büyük yara aldı. İslamcılar, bu skandalı Necmettin Erbakan hükümetini yıkmak için TSK tarafından kurgulandığını ileri sürdü. Hatta Ergenekon ve 28 Şubat iddianamelerinde dahi bu şekilde iddialar yöneltildi. Ancak hiçbir asker bu suçla ilişkilendirilmedi. Tek bir kanıt bulunamadı.
Kaldı ki bu skandalın asıl kahramanlarından Müslüm Gündüz halen Aczimendilerin lideri olarak hayatını sürdürüyor ve iktidarı koşulsuz destekliyor.
Kalkancı da İsmailağa’dan çıktı Ali Kalkancı ise İsmailağa’da yetişmişti. İsmailağa Camisi’ne bağlı medresede 1992 yılından sonra hafızlık eğitimi aldı. Ardından okuyup üflemeye ve cinciliğe meyletti. İsmailağa’dan uzaklaştı. Siirt’te bir şeyhten ‘icazet’ aldı. Çarşamba’ya dönüp Halit Efendi Çıkmazı’nda tekkesini açtı. Peygamber soyundan geldiğini söyledi. Şeyhliğini ilan etti. Binlerce müride kavuştu. 1997’de Feraiz İlim ve Edep Vakfını kurdu. Vakfın kurucuları arasında Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun oğlu Muhammed Zaid Karamollaoğlu vardı. Kalkancı’nın ziyaretçileri arasında, iddialara göre, Refah Partisi’nin önce gelenleri yer alıyordu.
‘İKİSİ DE TARİKAT VE CEMAATLERİN KARANLIK DÜNYASININ ÜRÜNÜDÜR’
‘Cinci Ali Hoca’nın resmi nikahlı eşi, Kültür ve Turizm Bakanı olan Mehmet Ersoy’un kız kardeşi Emire Ersoy’du. Bakmayın siz, Ali Kalkancı’nın İslamcılara yönelik bir kumpas gibi gösterilmesine. Kalkancı, bugün hala şeriat gettosu olan İsmailağa’da yetişmiş, tarikatı sayesinde zenginleşmiş, siyasi ilişkiler kurmuş bir şeyhti. Sohbet halkasında binlerce Fadime Şahin vardı.
Dün Ali Kalkancı, bugün Kadir İstekli… İkisi de tarikat ve cemaatlerin karanlık dünyasının ürünüdür ve İslamcılar, komplo aramaktansa bu çıplak gerçekle yüzleşmelidir.
TEKKEDEN HOLDİNGE, ŞEYHTEN CEO’YA
Bugün Menzil, Süleymancılar ve İsmailağa olmak üzere birçok tarikat ve Nur cemaatleri AK Parti iktidarıyla birlikte holdingleştiler. Ahiret saadeti için bir lokma bir hırkaya razı gelen dervişler yok artık. Tarikat ve cemaatlerin eğitimden sağlığa, gıdadan ulaştırmaya sayısız ticari işletmesi var.
Milyarlarca TL’lik serveti ellerinde tutuyorlar. Yurt dışında örgütlendiler ve kıtalararası faaliyetlere başladılar. Uluslararası yardım kuruluşları kurdular. ‘Kamu yararına çalışan’ ünvanı alan tarikat vakıf ve dernekleri vergiden muaf tutuluyorlar.
Tarikat ve cemaatler holdingleşirken… Şeyhler CEO’ya dönüştü. Dün imam ve müezzin maaşıyla geçinen şeyhler şimdi şatafat ve lüks içerisinde yaşıyor, servetlerini ‘aileleri’ adına yönetiyor. Oturdukları post ya oğula, oğul yoksa damada bırakılıyor. Böylelikle servet aile içinde kalıyor.
Müritler eski mürit değil. Müşteri sayılırlar.
‘TARİKATLAR TEKKE VE ZAVİYELER KANUNU’NDAKİ YASAĞI ZIRH OLARAK KULLANIYOR’
Şeyhin eteğinden tutup Sırat köprüsünü geçmek için değil, bir ihale almak, iş bulmak ya da bürokraside yükselmek için çembere katılıyorlar. Tarikatlar Tekke ve Zaviyeler Kanunu’ndaki sözde yasağı zırh olarak kullanıyor. Bu kanuna göre zaten var olmadıkları düşünüldüğü için denetlenmiyor, insan kaynakları ve varlıkları araştırılamıyor. Bu bilinmezlik, kamusal alanda korkutucu güce kavuşmalarını, AK Parti iktidarına verdikleri destek sayesinde dokunulmaz hale gelmelerini sağladı.
Geçmişte asker ve polis baskınlarından ötürü gizlice zikirlerini yapan tarikatlar, şimdi tarikat üyesi generaller ve emniyet müdürleriyle birlikte dergahlarda “hu” çekiyor. Devletin tarikatları denetlemesi gerekirken… Onlar devleti denetliyor. Menzil, Sağlık Bakanlığı’nda… İskenderpaşa, yargıda ve akademide… İsmailağa, Diyanet’te… Erenköy’cüler iş dünyasında söz sahibi oldu. Tarikat ve cemaat bir ekonomi oluşturunca, kendi kayıtdışı ve merdivenaltı sektörünü yarattı. Artık her mahallede bir hocaefendi, her sokak başında bir gavs, her apartmanda şeyh var.
‘İKTİDARIN AÇTIĞI HOŞGÖRÜ ALANI İÇERİSİNDE, LAİK BİR DEMOKRASİDE YASA TANIMIYOR’
İktidarın açtığı hoşgörü alanı içerisinde, laik bir demokraside yasa tanımıyor, kendi hukuklarını uyguluyor ve zorla dayatıyorlar. Yüzlerce yıllık fetvaları bu çağda hakim kılmaya çalışıyorlar. Rüyayı bilgi kaynağı ve kanıt sayıyorlar. Kız çocuklarını okula göndermiyor, erken yaşta evlendiriyorlar. Kadınları çalıştırmıyorlar. Kimi erkekler birden çok evlilik yapabiliyor. Dün IŞİD’in Suriye ve Irak’ta, bugün Taliban’ın Afganistan’da kurduğu cehennemi, Türkiye’deki şeriat gettolarında hayata geçiriyorlar.
Bu zemin dün Ali Kalkancı üretiyordu. Bugün Kadir İstekli’yi doğurdu. Dün Feraiz İlim ve Edep Vakfı, Allah ile aldatıyordu. Bugün Hiranur Vakfı… Dün Fadime Şahin’ler yaşı geçkin şeyhin koynuna veriliyordu. Bugün altı yaşındaki H.K.G.’lerin hayatı karartılıyor.
GÜMÜŞEL VE EŞİ DURUŞMA SALONUNA GELMEYECEK
Hiranur Vakfı’nın Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel, 2004 yılında altı yaşındaki kızını 23 yaş büyük Kadir İstekli’ye veriyor. Dini nikahı Gümüşel kıyıyor. Tarikat mensubu iki kişi şahitlik ediyor. H.K.G., bir gün sonra İstekli’nin tecavüzüne uğruyor. Tecavüzler Sancaktepe’deki Kuran kursunda, Sapanca’daki evde ve araçta yaşanıyor. Skandalı örtbas etmek isteyenler H.K.G.’nin gelinlikle çekilen fotoğrafının Kuran kursundaki icazet törenine ait olduğunu savunuyor. Hatta H.K.G.’nin ağabeyi ve kız kardeşleri de aynı savunmayı yapıyor. Bir kere…
H.K.G., dini nikahtan bir gün sonra kendisini İstekli’ye teslim eden kişinin, ağabeyi olduğunu iddia ediyor. Aynı ağabeyin ekran ekran gezerek, sahte gözyaşı dökmesini öfkeyle izliyor, bu utanmazın derhal sorgulanmasını bekliyorum. Kaldı ki eldeki asıl kanıt, H.K.G.’nin İstekli ile yanak yanağa veya kanepede sarmaş dolaş çekilen fotoğrafları.
Anne Fatıma Gümüşel, ifadede şöyle diyor: “Başında turkuaz örtü olan kızım H.K.G.’dir. Arkasındaki kişi ise Kadir İstekli’dir. Bu fotoğraf Sapanca’daki evde çekilmiştir. Kızım burada 7-8 yaşlarındadır.” Hangi anne-baba böyle bir fotoğrafa izin verir? Siz kimi kandırıyorsunuz!? Fotoğraflar altı yaşında nikahın kanıtı olduğu kadar, tecavüzün bilindiğinin de resmidir.
Gel gelelim Yusuf Ziya Gümüşel açısından İstekli’nin herhangi bir mürit olmadığı anlaşılıyor. Bu evliliğin arka planında H.K.G’nin kocalığından çok, şeyhin damadı olmak yatıyor. Bu sayede İstekli, postun tek oluyor. Cemaat içinde ‘Abdulkadir’ adını kullanan İstekli, ‘hocaefendi’ diye anılıyor. 2020 yılına kadar her perşembe dini sohbeti o veriyordu. Hiranur Vakfı’nın başkanı İstekli’ydi. Eski eşinin sunduğu kayıtta İstekli altı yaşındaki çocukla cinsel ilişkiye girdiğini defalarca doğruluyor. Bugün susuyor.
FAİL HAKKINDA TUTUKLAMA REDDEDİLDİ
Konuşursa aleyhine delil sunacağından korkuyor olmalı. H.K.G’nin iki yıllık mücadelesi sonucunda İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Çocuğa yönelik nitelikli cinsel saldırı suçundan İstekli hakkında 67 yıl 10 ay 15 gün, anne ve baba Gümüşel’e ise 22 yıl 6 ay hapis isteniyor. İlk duruşma için 22 Mayıs’a gün verildi. Altı ay sonraya! İstekli hakkındaki tutuklama talebi reddedildi.
Gümüşel çiftinin Sapanca Asliye Ceza Mahkemesi’nden Sesli ve Görüntülü Bilgi Sistemi üzerinden ifade vermesi kararlaştırıldı. Bu durumda, kızlarını altı yaşında İstekli ile evlendiren şeyh ve eşi duruşma salonuna gelmeyecek. Gülşen, imam-hatiplerle ilgili şaka yaptığı için… Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı Cihan Kolivar, iktidarı eleştirdi diye tutuklanırken; altı yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden İstekli gözaltına alınmıyor. Tecavüze yol veren anne ve baba duruşmaya dahi getirilmiyor.
CEMİL ÇİÇEK: TARİKATLARIN PARA KAYNAKLARI DENETLENMELİ
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi, eski TBMM Başkanı ve Adalet Bakanı ve Cemil Çiçek ile H.K.G. olayı ışığında kayıt dışı din olgusu konuştuk. Sizin ‘kayıt dışı din’ dediğiniz meseleye geldik dayandık. Senelerdir söylüyoruz. Sağa bakıyoruz, fazla kimse yok; sola bakıyoruz, fazla kimse yok. Arkamızda hiç kimse yok. Biz olaylar çıkmadan evvel söylüyoruz. Sonra bir olay çıkıyor. Herkes üzerine yükleniyor. Sonra unutuyoruz. Temelde bir şey yapılması lazım.
Ne olması lazım?
Sağlık ve ulaşım politikası oluyor. Din politikası var mı senelerdir? Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında var. O da laikçilik tarzında bir başka yanlışa gerekçe oluşturdu. “Din Allahla kul arasında.” Hala bunu söyleyen var. Din tarihin hiçbir döneminde sadece Allah ile kul arasındaki ilişki değildi. Dinlerin insanların tüm hayatıyla ilgili tavsiyeleri, emirleri, yasakları olur. Bu gerçeği yok farz ederek, katı laikçilikle “Din Allahla kul arasındır, onun dışına çıkarsan 163 (Eski Türk Ceza Kanunu’nda dini örgütlenmeyi yasaklayan hüküm) derseniz” kayıtdışı unsurlar ortaya çıkar. 1950’de çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren kayıtdışı din ve kayıtdışı siyaset iç içe girdi.
Bugünün ihtiyacı ne?
Bazı arkadaşları dinliyorum. “Yasaklayalım.” Bu çözüm değil. Ciddi şeffaflaşmaya ve kaliteli bir denetime ihtiyacı var. Söylenir ki, Dernekler Masası denetliyor. Hayır, o denetim yetmez. Para kaynaklarının denetlenmesi lazım. Bu paralar nerden geliyor, nereye harcanıyor? Türkiye’de din adına kolibasili su içiliyor. Ondan sonra niye karnımız ağrıyor diye konuşuyoruz. Şehir şebekesinden doğru su vermek lazım. Nedir o? Diyanet İşleri Başkanlığı. Altı yaşındaki kızı evlendirenler fıkhi meseleyi örnek alıp hayata geçiriyor. Ben fıkıhçı değilim. Evlenme bir akit mi? Akitse burada irade özgürlüğü ve serbestisi esastır. Altı yaşındaki çocuğun ceza hukuku anlamında suç ve ceza ehliyeti yoktur, iradesi bir tarafa… Nasıl olacak altı yaşındaki çocuğun iradesi?
DİYANET VE DİNİ GRUPLAR SUSKUNLUK İÇİNDE
Toplum da bunu anlayamıyor. Türkiye’de 80 küsur ilahiyat fakültemiz var. Böyle zamanlarda dinin hükmünü açıkça ortaya koymayacaksa ettehiyyatu’da 40 yanlışı olan adamlar konuşmak durumunda olur. Bu din akıl dinidir. Aklı olmayanın dini olmaz. İrade esastır, akıl esastır. Bir insanın tüm hayatını etkileyecek evlenmeyle ilgili bir kararda, yaşı itibariyle serbestçe iradesini ortaya koyamıyorsa o akit zaten yok hükmündedir.
Buna rağmen Diyanet ve dini gruplar suskunluk içinde. Diyanet bir açıklama yaptı üç gün sonra. Ben de diyordum ki, “Şu açıklamayı niye bir gün evvelden yapmadın?” Arkadaş, dini bir konuyu Ankara İlahiyat var, Diyanet var, evvela ona soralım. İşin çerçevesini o çizsin, sonra münakaşasını yapalım. Üç gün sonra Diyanet açıklama yapıyor. Bu arada herkes konuştuğu kadar konuşuyor. Olaya bütünlük içerisinde bakmak lazım. Bir: Türkiye’de din adına öğretilenlerin belli bir kısmı kolibasilidir. Bunlar dinde olmayan dindir. Bu yapıların önemli bir kısmı kayıt dışıdır.
Kayıt dışı siyasetin esaslı unsurlarından birisidir. İkincisi: Şehir şebekesinden, İmam Hatip’ten, ilahiyattan, Diyanet’ten arıtılmış su vermezseniz, millet kolibasilili çeşmeden su içer. Bu çeşmelerin basında bulunanlar da FETÖ gibi yapılardır. “Ya nerden çıkarıyorsun bunları?” FETÖ gibi 1967’de Kestanepazarı’ndan başlar, ne zaman ki kazığı 15 Temmuz 2016’da yeriz, aklımız başımıza gelir. “Vay şerefsiz, vay namussuz!” Ben de “Vay akılsız” derim o zaman. Halen şu FETÖ meselesinden gerekli dersleri çıkarabildik mi? Seçime gidiyoruz. Bir partinin din politikasıyla ilgili bir cümle bul buna. Türkiye gibi uzun bir geçmişten gelen ve belli travmaları yaşamış bir toplumda din politikası olmaz mı? Bir şeyin politikası olmazsa savrulur toplum. Din politikanız yoksa doğru dürüst din eğitim politikanız da olmaz.
Adalet Bakanlığı da yaptınız. Sözde damat ve kızını veren baba tutuklanmamış. Savcı sahte rapora ikna olup takipsizlik vermiş. Yargı dini gruplar karşısında çaresiz ya da korkak. CMUK’un 160. maddesi açık. Savcı bir suç işlendiği izlenimini edinirse dava açılıp açılmamasıyla ilgili soruşturma başlatır.
Açık bir izlenim yok mu?
Var. Gereğini yapması lazım. Bu defa da mayıs mı deniliyor. Duruşma 22 Mayıs’ta. Doğru olanı yargı yapmalı. Yargıyı doğru yapacak bir ortama hazırlamamız lazım. Değilse yargı da savrulur. Belki en tehlikeli, en acıtıcı, en fazla radyasyon bırakacak tartışma, din tartışmasıdır. Herkesin aklını başına alması lazım.