SHOW TV’de yayınlanan ‘Deha’ dizisi hakkında analiz…
Bir kadın ve erkeğin birbirlerini ruhen ve aklen görerek, doğrularını çarpıştırarak ve kadının aklı ve karakteri ile de baskın şekilde ilişkide varolduğu ilişkileri seyretmeyi seviyorum. Son zamanlarda ekranda dikkatimi çeken tek bir ilişki dinamiği var bu açıdan. Tahmin ettiniz biliyorum. Evet, Deha hakkında yazacağım. Ama açık açık söyleyeyim baba oğul hikayesi veya intikam hakkında yazmayacağım. Zaten ortada bir intikam hikayesi kaldığını düşünmüyorum. O hikaye, dizinin 3.bölümünün başında bitti. İskender’in tüm aile ile yüzleştiği sahne, bu dizinin sonunda veya en azından sezon finalinde olmalıydı düşüncesindeyim. 3.bölümden sonra dizi çok başka bir şeye evrildi. Baba oğul hikayesi de ilgimi çekmiyor. Zira Uğur Polat’ın başarıyla canlandırdığı İskender bağ kurulacak bir insan profili şeklinde yazılmıyor, karakterin kendisi de belli bir aile bağı peşinde değil. Burada karakter hakkında ufak bir eleştirim olacak. İskender karakterine herhangi bir derinlik katılmıyor. Hakkında cevapsız çok fazla neden sorusu var. Boran’ın esas katili onu elinde sahte parayla mafyaya kurban olarak yollayan İskender olduğu için, baba oğul kaynaşması izlemeyi de insanın içi almıyor. Bu noktada İskender biraz daha seyirciye açılsbilse Uğur Polat’ın oyunculuğu ile karakter tadından yenmez. Ama şu durumda geçen bölümde Devran’ın İskender’e “yine gideceksin” tarzında konuşması mesela hiç oldu mu? “Gitmese ne yapacaksın? Kardeşinin katili olan, çocukluktan beri görmediğin bir adamla baba oğul muhabbetine mi gireceksin?” dedirtti Devran’a. Karakterin Boran için olan intikam ve adalet isteğinin samimiyetini de gölgeliyor bu durum.
İskender karakteri çok daha derin yazılabilecekken aşırı yüzeysel ve tek boyutlu yazıldığıi için Uğur Polat’ı seyretmek çok zevkli ama karakter sadece kötülük öğesi dizide. Şöyle söyleyeyim Yekta Tilmen’in Ceylin ile olan o düşmandan baba kıza evrilen ilişkisinin tadının birazını bile vermiyor İskender’in çocukları ile ilişkisi. İmre’yi de kızı olarak görüyorum ama ilişkileri hakkıyla yazılmıyor onların da. İskender’in onu vuran Ceylan ile sahnelerini merak ediyordum mesela. Orada bir hikaye oluştu ama öyle bir sahne de olmadı. Ceylan karakteri de Boran’ın asıl katilinden direkt intikam alan o ilgi çeken karakterden, tablet peşinde koşan kıza evrildi. Bu karakter ilk bölüm Boran maddiyat yüzünden şikayetçi iken mantıklı olan, ailesinin şartlarını bilen kişiydi. Annesini gören ve onun kadın olarak yarasını belki en çok anlayan karakterdi. Gülce’nin kızı Ceylan’ın vurduğu İskender ile ilişkisinin nasıl olacağını izlemeyi beklerken, karakter kardeşinin katili vurduğu İskender’den maddiyat bekleyen bir hale evrildi.
Cesur karakterini seviyorum. Dizide en ilgi çekici karakter olma potansiyeli şu anda Cesur’da. İyiliğe de yönelse, karanlığa da gitse seyredilesi bir karakter olabilir. Fakat dizinin bir bölümü diğer bölümünü tutmadığı için karakterin ne yöne evrileceğini bilemiyorum ve yorum da yapmıyorum şimdilik.
İmre karakterinin de diziye girişini sevmiştim. Çok havalı, etkileyici bir giriş idi. İmre’nin İstanbul’a döndüğü o sahnede “Vay! havaya edaya bak” demiştim mesela. Öyle güzel bir girişti. Melis Sezen’i seviyorum. Kendi havası, enerjisi çok başka zaten. Fakat en yazılamayan karakterlerden biri de İmre. Diziye girdikten kısa bir süre sonra tek takıntısı Devran olan ve nerede ve nasıl geliştiğini anlamadığımız saçma bir aşkın içine attılar karakteri. Karakterin başka bir olayı yok sanki. Sadece Devran hangi kızı seçecek sorusu oluşsun diye konumlamışlar karakteri. Bu bence en çok İmre’ye haksızlık. Zaten diziye balta vuran durumlardan biri de bu. Pazar günü Yargı izlemiş seyirciye ilişkilerde geometrik şekilli yol izleyen, ilk bölümlerde çok aşık olduğunu seyrettiği aşkını satacak Devran’ı pazarlamaya çalışmak büyük hata. Böyle bir Devran’ı seyirci sahiplenmez. “Üçgenli dizi çekemem.” deyip Deha’yı bırakan ya da izlemeyen çok kişi var tanıdığım.
Size bir sır vereyim. Seyirci Devran asıl intikam alması gereken İskender’le can ciğer dolaşmaya hazır durduğu için pek o kısımdaki hikayeyi de artık merak etmiyor. İskender de Devran da bize kapalı karakterler. Bunun için ilişkilerini de, Devran’ın babasıyla ilgili kızgınlılarını da benimseyemiyoruz.
Dönelim diğer mevzuya. Bir adama iki kadın olayı zaten çok itici. Sorun kadınlarımızda değil. İmre aslında çok şey vaat eden bir karakter olarak giriş yaptı. Fakat Devran’a deli divane aşık oldu birden güzelim kız. Evet, ilişkiler bitip yenisi başlayabilir. Fakat bu iki harika kadından biri çocukluk aşkı, birlikte yaşayıp büyüdüğü insan olunca ve ilk bölümden itibaren bize çok güzel bir aşk verilince insan içindeki doğruluk terazisinde bu aşkı Devran satıp diğer kızla olsun diyemiyor. Hiçbir sorunu olmayan, çok aşık bir çift izledik çünkü daha ilk bölümde. Böyle aşkını bir anda değiştiren adamlar elbette vardır ama bunu seyretmenin seyirci için tatmini tartışmalı. Devran da direkt karakterden eksiye düşüyor zaten seyirci gözünde. Yani İmre karakteri Devran’ın direkt karakter olarak gerilemesini temsil ediyor. Madem böyle güzel iki kadın karakter koydunuz. İkisi de hayatına aynı zamanlarda girseydi. Kime aşık olacak diye düşünseydik. Bu durumda bile bir erkeğe iki kız kurgusu çok itici ama işte en azından vicdan terazisinde seyirci eşit yaklaşırdı.
Ayrıca İmre karakterinin karşısında seyircinin zaten yoldan çıkacak gözüyle baktığı Devran değil, çatışabileceği zıt bir karakter olsa sanki daha çok seyir zevki olurdu. Peki bu karakter kim dizide? Evet, Esme. Bunun için Esme ile sahneleri daha ilgi çekici. İki kadına erkek savaşı değil, daha dolu sahneler yazılsa tadından yenmez. Mesela kimseyi panik etmeden şöyle anlatayım. Esme’nin erkek olduğunu düşünün tüm aynı karakter özellikleri ile ve aldığı bir dava ile kara para çetesine savaş açmış bir avukat olduğunu düşünün. İmre ile bu hukuk savaşında tanıştığını düşünün. Anında akıyor hikaye değil mi?
Devran’ın dehalığına gelelim. Öncelikle şunu belirteyim Aras Bulut İynemli izlemeyi çok sevdiğim bir oyuncu. Elindeki metinden fazlasını seyirciye vermeye çalışıyor çoğu sahnede. Geçen bölüm sonunda Devran Esme’yi ararken çaresizliğini, Esme kayıpken aklını toparlayamadığı için zekasını kullanmakta yaşadığı zorluğu, girdiği kriz halini mükemmel verdi. Yazacaklarım karakter ile ilgili. Karakterin o dehalığına siz inandınız mı bilmiyorum ama ben inanmadım. Hamleleri pek zekice değil. Dehalık adı altında verilen sahneler de pek ikna edici değil. En basitinden adım sayma işini binaya girenler için biz de yapıyoruz yahu. Özellikle zil sisteminde sorun varsa apartmandaki ayak sesleri bize mi geliyor diye beklerken “şu kata gitti, şuraya gitti” diyoruz hepimiz.
3 sezon arkadaş grubumla birlikte Yargı seyrettik. Pazar bizim için Yargı günüydü. Kardeşinin katilinin delillerin gösterdiği kişi olmadığını anlayan, babasının katilini yakalatmak için dizideki savcılar ve polis “o yol olmaz bu olmaz” derken tek başına yaptığı planla hem katili gösteren delili elde eden, hem o zamanlar düşmanı olan Yekta’nın kara para aklama sistemini ortaya çıkarıp yakalatan Ceylin Erguvan’ı seyrettik biz. Sevdiği adamın öldüğünü zannederken o acının içinde ipucunu gördü ve sevdiği adamı vuran adamı Yekta ile işbirliği yapıp yakalattı. Savcılar ve emniyetin bulamadıklarını Ceylin kendi yöntemiyle şıp diye buluyordu. Bunu anlatma nedenim şu. Adına deha demediler ama çok zeki bir karakteri seyrettik biz Pazar günleri 3 sezon. Kendini en çılgın durumlara da sokuyordu ama o durumlardan çıkıyordu da. Arkadaşlarımdan Deha’yı izleyenler Ceylin çoktan bu işi halletmişti diyordu mesela diziyi bırakmadan önce. Devran’ın dehalığına inandıracak tek şey hala ilk bölümde çözdüğü matematik problemi. Üstelik biz Ceylin’e güveniyorduk. Hep en mantıklı, en doğru şeyi yapacağına değil ama en Ceylince şeyi yapacağına güveniyorduk. Ruhunu hissediyorduk karakterin. Bunun için de sahipleniyorduk. Devran’ın seyirciye veremediği bir güven meselesi var bu anlamda dizide. Karakteri anlam veremediğim bir “babasına mı benzeyecek?” muhabbetine soktular ve bu nedenle karakteri seyirciye kapattılar. Devran en tanıyıp benimseyemediğimiz karakter oldu. Kadın seyircilerin de sinirini bozuyorlar haberleri yok. Mesela Devran’ı seyreden anneler onu okutup saygın bir yaşam veren Gülce’ye karşı nankör evlat olarak görüyor Devran’ı. Karakterin babasına benzer yönleri olsa da içinde bolca annesi Gülce’yi barındırıyor. Fakat Devran daha içindeki Gülce’yi idraktan aciz.
Neyse çok uzattım farkındayım. Buraya kadar okuduysanız asıl yazma nedenime geliyorum. Çünkü bence ilk bölümden beri seyirciye verilen tek sağlam hikaye bu. Diğeri Boran’ın intikamının alınması ile başlayan baba oğul savaşı olabilirdi ama o da 3. bölüm başında bitti. Nereye gittiği belli olmayan hikayede tek güzel, temeli iyi atılmış, sağlam hikaye Esme ile Devran’a ait. Aslında ikisini de ayrı ayrı sevsem de Aras Bulut İynemli’yle Ahsen Eroğlu’nu kafamda pek oturtamamıştım en başta. “Nasıl olurlar?” sorusu vardı. Fakat öyle güzel ve sıcacık oldular ki ilk bölümün sonunda Esme ile Devran’ı çoktan sevmiştim. Onların hikayesi de işlenmiyor, seyredemiyoruz pek ya neyse. Aslında ben Esme’nin kendine ait hikayesini merak ediyorum. Garip şekilde karakterin kendi hikayesini kapattılar. Ama biz kendi savaşı olan kadınları izlemeyi seviyoruz. Deha’nın en büyük hatası bu. Fazla sadece erkek ve bu fazla erkek diziyi de 3 sezon bir kadın karakterin esip kavurduğu güne koydular. Esme’nin de, İmre’nin de, Ceylan’ın da Devran harici kendi hikayeleri olmalı. Gülce de aynı şekilde. Bu kadın tek başına bu çocukları büyütürken neler yaşadı? Gazetecilere röportajda asıl özellikle bahsetmesi gereken annesinden bahsetmeyip İskender’den bahseden nankör Devran’ın biraz da bunları görmesi lazım belki. Annesi ve sonra destek olan abileri onu okutmasa ve babası ile gitse şu an olacağı şey dolandırıcı olacaktı en hafifinden. Hala da evi annesi ve abileri geçindiriyor. Geçinme derdi olsaydı doktora yapıp matematik problemini çözebilir miydi?
Dönelim dizide güzel tek şeye. Aslında dizi Devran’ın kimden neyin intikamının aldığı belli olmadan başı kesik tavuk misali (bu deyim duruma uyduğu için kullandım) oradan oraya dolaşması dışında hiçbir hikayeyi beslemiyor. Normalde bizim şu an Esme ile Devran’ın çocukluğuna dair bir sürü flashback izlememiz gerekirdi. Bu iki sevgilinin özel yerleri var ama orada bile ne bir anı izledik ne geçmiş. Birbirlerini korumuş kollamışlar ama seyretmedik tek bir anı bile. Seyirci olarak bu niye verilmiyor sorusu, hissi oluyor haliyle. Ne çocuk Esme ile Devran’ı izledik, ne ilk kez sevgili oluşlarını. Özellikle Esmeyle Devran’ı vermeme inadı var gibi çünkü tek başlarına sahneleri de çok az. Ama siz hikayeyi beslemezseniz seyirci sonra vereceğiniz şey için beklemez.
Fakat dizide en iyi düşülmüş ilişki de, aşk ile birlikte ruh ve akıl birlikteliği de içeren Esme ile Devran’a ait. Akıl, zekadan üstündür derler. Devran’ın aklı Esme dizide. Zeka, bireyin bilgiyi anlama, öğrenme ve kullanma yeteneğini ifade eder. Zeka, genellikle akademik beceriler, problem çözme yetenekleri, hafıza, mantık ve dil becerileri gibi çeşitli alanlarda ölçülür. Akıl ise bireyin düşünme, karar verme, muhakeme etme yeteneğini ifade eder. Zeka, beynin algılama hızıdır. Bir bilgiyi herkesten hızlı algılayabilir, bir problemi çözebilir. Zekadan farklı olarak akıl, bütünsel düşünmeyi gerektirir. Mesela akıl alacağı kararların uzun vadeli sonuçlarını da düşünür. Zekayı yöneten akıl iyi düşünmezse, zeka ile elde edilen bilgi ile yanlış adımlar atılabilir.
Dizide de bunu sıkça görüyoruz. Devran zeki olabilir fakat onun zekasını yönlendiren, atacağı adımların sonuçlarını hatırlatan aklı Esme. Çünkü zeka olayları anlama, gereken ilişkileri kavrama ve bunları çözme yeteneği ise; akıl da düşünceleri yönetebilme, olayları farklı açılardan değerlendirebilme, sorumluluk alma, adımların sonuçlarını öngörebilmedir. Akıl düşünür, öğrenir ve zekayı da geliştirir. Değer yargıları, doğru ve yanlış kavramları ve etik değerler akıldadır. Devran’ın Esme’ye dediği “Sen benim görmediğimi görensin, aklımın yetmediğini bilensin” lafı boşuna değil yani.
Aslında hikayede bu ikili öyle güzel kurgulanmış ki isimleri bile uyumlu. Devran zaman döngüsü, kader çarkı, dönüp durma anlamlarını içeriyor. Fakat bu dönme öyle bir tarafa giderken başka bir yöne gitme şeklinde bir dönme değil. Yani dizide nasıl işlenir bilemiyorum ama Devran dönecek deyip fırıldaklık beklentisi içine girilmesi gereken bir dönüş değil bu.:) Devran kelimesinin anlamı bir yörünge etrafında dönme gibi bir dönme. Zeka nasıl aklın yörüngesinde olunca iyi ve faydalı ise, Devran’ın yörüngesi de Esme dizide.
Hemen Esme adına bakalım. Devran nasıl böyle zaman ve mekan açısından kapsamlı bir anlama sahipse, Esme ismi de birçok dilde varolan bir isim. Türkçe’de havanın bir yerden bir yere akması, rüzgar olma yani esmek fiilinin isim hali. Dönme anlamına gelen Devran ile onu döndüren rüzgar Esme. Fransızca’da (Esmé, daha yaygın olarak Esme veya Esmée) saygı duyulan, Farsça’da sevilen ve sevgili demektir. Devran’ın yörüngesi olan Esme için bu isim boşuna düşünülmemiştir. Fakat Esme’yi sadece Devran ile tanımlamıyorum. Ahsen Eroğlu’nun Esme’ye verdiği gerçekçi doğallığı seviyorum. Çünkü o kendi doğruları ve savaşı olan bir karakter. Sanırım bunun için de dizide en sevdiğim karakter o.
Esme ile Devran’ın ilişkisinde bu dinamiği seviyorum işte. Herhangi bir ilişkiden daha kuvvetli, aşkı ve sevgiyi de kapsayan bir akıl ve ruh alışverişleri, birliktelikleri var. Bunun için de dizinin en iyi düşülmüş kurgusu/hikayesi onlara ait. Keşke daha incelikli bir şekilde yazılsa ve izlesek. Çünkü bu sezon ses getiren o kadar dizi ve çift yanında en güçlü hikaye onlara ait aslında (geçmişlerini ve birlikte büyüdüklerini de dikkate alırsak özellikle). Onlara baktığımda sadece aşk değil, aklına aşık bir zeka, adaleti ışığı yapmış bir intikam ve mantığına ve vicdanına sarılmış bir öfke de görüyorum. İki ruhun, özellikle Devran’ın Esme ile bulduğu mutlu ruh halini, tüm öfkelerini dindiren o huzuru görüyorum. Birbirini eleştirebilen, birbirini dinleyen, düşünsel anlamda zıt olduklatı anlarda bile birbirini besleyebilen bir çiftler. Aslında dizinin en büyük kurgu hatası bence Esme’yi direkt avukat olarak başlatmamaları olmuş. Neden bu yol seçildi bilmiyorum ama Avukat Esme’yi de izleriz umuyorum.
Yazımı bitirmeden bir itirafta bulunayım. Diziyi televizyondan seyretmeyi bıraktım birkaç bölümdür. Oturup tüm gecemi televizyon karşısında geçireceksem dizinin gidişatına biraz güven duymam ve dizinin bana ne vaat ettiğinden emin olmam gerekiyor. Deha o güveni bana vermediği için internetten izliyorum bir süredir. Aslında potansiyeli yüksek karakterler ve çok iyi olabilecek birden çok karakter hikayesi var dizide. Umuyorum bu verilen ara değerlendirilir ve karakterlerin ve ilişkilerin hikayesi verilir. Birkaçını yazdım zaten ama hikayesinin derinleştirilmesi gereken bir diğer karakter de Sofi. Gülce’nin yanında destek olmuş İskender yokken. Bence enteresan bir ilişki de orada var. İnsan ilişkisi açısından diyorum ama başka bir şeye de evrilebilir. Buna bir giriş yapıldı ama o konu da havada kaldı dizide. Ne yolla olur bilmiyorum fakat Sofi’nin hikayesi derinleşmeli bir şekilde. Devran’ın asıl babası Sofi mesela (annesinin yanında onu büyüten adam o olduğu için). Kaç yıldır görmedikleri ve kardeşlerinin katili olan adamla baba muhabbeti yerine “asıl baba kimdir?” sorusu olaylara gerçekçi bir derinlik katacaktır dizinin tek anlamlı üçgeni Devran-İskender-Sofi üçgeninde.
Burcu Özkara