Altı yıl aradan sonra yeniden Behzat karakterine dönmenin endişesini taşıdığını söyleyen Erdal Beşikçioğlu, “Bir teaser çektik, ben deri ceketi giydim. Bütün her şey bisiklete binmek gibiydi karakterde, tık tık tık oturdu” dedi.
Milliyet gazetesinden Asu Maro’ya bir röportaj veren Beşikçioğlu, “Bir teaser çektik, ben deri ceketi giydim. Bütün her şey bisiklete binmek gibiydi karakterde, tık tık tık oturdu” dedi.
Beşikçioğlu, Behzat Ç.’nin geri dönmesiyle ilgili olarak, “Tabii. Aslında Behzat’ı tekrar kabul etmek, kendi içinde seyirciye boyun eğmek gibi bir şey. Çünkü bir oyuncu her zaman yeni olanın peşinde koşmak istiyor ama özellikle televizyonda, madem böyle bir şey var, o zaman var olan bir şeyin içinde yeniyi arayalım dememe sebep oldu. Kabul etmediler yani baktığın zaman” dedi.
Erdal Beşikçioğlu ile yapılan röportaj şu şekilde:
– Aslında Behzat’ın bir gün geri dönmesi gibi bir ihtimal yoktu değil mi? Yoksa var mıydı sizin kafanızda?
Yok, hiç. Biz Behzat’ı yaptık bitti, rafa kaldırdık nihayetinde. Superman’in yaşlanması gibi bir şey aslında bu. Sen süper bir kahraman yaratıyorsun, bu süper kahramanın kendi içerisinde zamana direnememesi demek aslında. O yüzden kafamızda hiç böyle bir şey yoktu. Fakat bu Wolverine’in yaşlanması da “Acaba olabilir mi?” düşüncesini getirdi. Öyle olunca Serdar Abi (Akar) bir gece “Niye çekmiyoruz oğlum biz bu işi?” dedi. Dedim “Eğer çekebiliyorsanız çekin”. “Dijital kanala çekeriz” dedi, “Eee yapabiliyorsak yapalım” dedim. Ercan (Mehmet Erdem) zaten herhalde kapı eşiğinde bekliyormuş, yazıverdi hemen dokuz bölümü.
– Tek başına mı yazıyor, Emrah Serbes yok mu işin içinde?
Tek başına yazıyor. Bize gelen hikâye, kendi içerisinde tatlı, güzel bir hikâye. Dokuz bölümlük bis gibi bir şey oldu bu. Hani bizim yeniden o işe başlamamız, yeniden bir oyuncu olarak buna cesaret etmek de başka bir durum. Sadece ben değil, bütün ekip için öyle. Ama bir baktık ki biz çok özlemişiz yarattığımız karakterleri. Mesela Canan’ı (Ergüder) çok özlemişim ben, oynarken bambaşka bir kimya oluştu. Canan da çok özlemiş.
– Bütün ekip aynı mı?
Fatih (Artman) askerde. O yüzden olamadı. Ama İnanç (Konukçu) aynı şekilde, Berkan (Şal) aynı şekilde, Canan, Ege Abi (Aydan), Ayça (Eren), Eray (Eserol), Güven (Kıraç), Nejat (İşler) aynı şekilde hep beraberiz. Şöyle söyleyeyim; ilk iki bölümü hatırlamıyoruz bile, o kadar keyifliyiz ki.
– Ahu Türkpençe var gördüğüm kadarıyla.
Ahu da geldi evet, son bölümde Belçim (Bilgin) geldi. Şu anda sezonu çektik, bitirdik. Bakacağız bakalım bundan sonrasına.
– 2013 yılında Balçiçek Pamir’in programına katılmışsınız, “Behzat Ç.”den “biten” diye söz etmek istemiyorsunuz.
Ama onu ben ruhani olarak dedim yani.
– İçimizde yaşıyor gibi…
Gibi bir şey evet. O kadar tuhaf bir şey bıraktık ki geriye. Azalacak yerde çoğalarak devam etti. Ve böyle bir şey de bize denk geldi. Televizyondan kalktı ama Behzat hiçbir zaman gönüllerden kalkmadı. Gönüllerde katlanarak devam etti. İnsanlar özledikçe bir daha bir daha seyrettiler. Bazen bizim oyunlara pankart açanlar bile vardı. Finalde alkışta.
– Ne diye?
İşte yine Behzat, tekrar Behzat diye. İnsanlar “saçma sapan konuşma la” tişörtleriyle falan geliyorlardı oyunları seyretmeye.
– Herhalde sizin için de Behzat’ın yeri ayrıymış.
Tabii. Aslında Behzat’ı tekrar kabul etmek, kendi içinde seyirciye boyun eğmek gibi bir şey. Çünkü bir oyuncu her zaman yeni olanın peşinde koşmak istiyor ama özellikle televizyonda, madem böyle bir şey var, o zaman var olan bir şeyin içinde yeniyi arayalım dememe sebep oldu. Kabul etmediler yani baktığın zaman.
– Başka rollerde mi sizi istemediler?
İstemediler. Çünkü onların gönlünde biz amirdik. Bazen çok güzel roller çıkardığımız oldu tabii ki. Bunu televizyon için konuşuyorum sadece. Sinemada başka. Meraklısı gider seyreder ve bizim performansımıza bir not verebilir. Onun başka bir entelektüel seviyesi var, sahne üzeri başka bir entelektüel seviye ama televizyon öyle değil. Televizyon tüm entelektüel kriterlerden kurtulmuş, pirüpak bir ruhun izlediği bir şey. Çok istediler, buna kayıtsız kalamazsın ki. Bir de öyle ki, seyircisiyle olgunlaşmış bir karakter.
– Şimdi nasıl bir Behzat var karşımızda?
Biraz daha kendi içinde özel bir davası olan Behzat var. Adalet için değil de kendi adaletini empoze etmeye çalışan bir Behzat var. Artık iyice statülere aldırış etmeyen bir Behzat. Eskiden de öyleydi ama biraz daha umursar vaziyetteydi. Bu sefer umursamaz bir Behzat var. O da matematiği çok tuhaf bir hâle getirdi bizim için. Yine eski Behzat ama onu söylersem eğer tüyo vermiş olacağım, oraya girmeyelim, cinayet büroya dönmesine sebep olan durumun peşinden koşan bir Behzat. Daha kişisel bir davası var artık.
– Nedir gerçekten bu diziyi bu kadar özel kılan?
İçindeki çocuğun samimiyeti, hepimizin adalet olgusuyla ilgili derdinin olması ve Behzat’ın da bunu ağzına geldiği gibi söyleyebilecek bir patavatsızlığa sahip olmasından. Hepimizin yapmak istediğini o olabildiğince patavatsız bir şekilde yaptığı için biz sevdik. Bizim sözcümüz olduğu için belki de sevdik. İnsan ilişkilerindeki o candanlığı sevdik. Dilini çok sevdik. Anlatım biçimini çok sevdik. Biz sevdiğimiz için seyirci de sevdi demek ki.
– Peki Savcı Esra’yı keşke öldürmeseydik diye düşündünüz mü?
Orada metafor olarak bir şey anlatmamız gerekiyordu, yani adaletin ne kadar yara aldığını göstermemiz gerekiyordu. Bir oyuncunun ölmesinden çok bir imgenin yok edilmesi üzerine bir eylemdi o. O yüzden maalesef gerekliydi. Ama Canan’la bu çektiğimiz dokuz bölümde o üçüncü sezonun bütün acısını çıkarttık. O kadar özlemişiz ki birlikte oynamayı.
– Sanırım artık hayalet olarak aramızda. Yoksa bir diriltme hamleniz mi var?
Bazen zihnimizde hiç kimse ölmeyebiliyor. Annemin öldüğünü hâlâ kabul etmiyorum mesela. Sadece küçücük bir bahçesi var ve o bahçenin her zaman yeşil olması gerektiğine inanıyorum. Behzat’ın kendi içindeki kırılma noktalarından biri de bu. Kendi varlığını anlatabilmek için yarattığı birtakım karakterler var zihninde. Canan onun için bir hayal mi değil mi onu bilmiyoruz, seyirci için de bir hayal mi değil mi onu da bilemiyoruz.
– Peki altı yıl sonra ona dönmek kolay oldu mu?
Büyük endişem vardı. O sıra evde bir gerginlik durumu var tabii. Elvin (Beşikçioğlu) de bana “Bu hâlin nedir senin?” dedi. “Ne demek nedir,” dedim, “Yeniden başlayacağız kaç sene sonra”. “Ya, deri ceketi giydiğin zaman o senin üstüne gelecek, niye endişe ediyorsun ki?” dedi. Sonra bir teaser çektik, ben deri ceketi giydim, Elvin doğru söylüyormuş. Bütün her şey bisiklete binmek gibiydi karakterde, tık tık tık oturdu.
– Yeni film projesi var mı bu arada?
Var, temmuzun ikinci haftası Makedonya taraflarına gideceğiz, bir Balkan filmi çekeceğiz. Yine Serdar Abilerle, bu ekiple, Ertan Saban, “Çiçero” tayfası. İnsanın arkadaşlarıyla film yapması bence keyifli bir şey.
“OĞLUMUN BÜYÜDÜĞÜNÜ GÖRMEK İÇİN SİGARAYI BIRAKTIM”
– Bir Delinin Hatıra Defteri devam, değil mi?
Her geçen yıl seyirciyle buluşması çok daha başka bir hâle geliyor ki nereye kadar devam edecek bilmiyorum, sıkılmadım çünkü. O canlı bir organizma, her gece yeniden yeşeren bir şey. Bana büyük keyif veriyor, seyirci seyrederken büyük keyif alıyor neden bitsin ki?
– Müthiş de bir kondisyon isteyen bir oyun, onun için ne yapıyorsunuz?
Sigarayı bıraktım ben, son üç yılım ilk yıllardaki gibi geçiyor artık, çok etkiliymiş. Hayatta böyle bir şeyin olabileceğine hiç inanmayan ben, bir anda sigarayı bıraktım. O da annemi sigaradan kaybettiğim içindi. Bir dönem çok fazla içtim, sonra doktora gittim, “Böyle devam ederseniz altı yıl sonra gidersiniz” dedi. Ömer’e baktım, daha adam gibi bir yaşta olmayacak, en azından biraz daha büyüsün, öyle gideriz, dedim, bir anda bıraktım.
“BEHZAT’TA YALAN YOK”
– Kadınlar neden bu kadar bayılıyorlar ona acaba?
Niye acaba?
– Bilmem. Erdal Beşikçioğlu oynamasa böyle bir adama bayılırlar mı?
Kadın yalanı sevmiyor. Behzat’ta da yalan yok. İlişkisinde ne yaşıyorsa olabildiğince doğru, dolaysız anlatıyor. Aşkını da dolaysız anlatıyor, öfkesini de, sevgisini de. Ya da bir kadını kullanıyorsa onu da dolaysız anlatıyor. Bir kadının da aradığı o.