Yapılan çalışmalarda lazerlerin, klasik kanal tedavisi yöntemiyle ulaşılamayan kök içyapılarına nüfus edip derinlerde hapsolmuş mikroorganizmalar üzerinde antibakteriyel etki gösterdiklerini söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Uzmanı Doç. Dr. Dilara Arslan, lazerli kanal tedavisinin klasik yöntemlere göre daha etkili olduğunu ifade etti.
Bazı mikroorganizmaların diş içinde kullanılan solüsyonların uzanamadığı derinliklerde yaşayabildiklerini yapılan araştırmalarda da görüldüğünü vurgulayan Doç. Dr. Arslan şunları söyledi: “Bilindiği gibi diş kökleri uca doğru incelen bir formdadır ve bizlerin en uca kadar kimyasal solüsyonları ulaştırmamız her zaman mümkün olmaz. En karmaşık yapı en uçtur ve başarısızlık buradaki bakterilerin yaşama oranlarına bağlıdır. Lazer ışınlarının, kök kanalına taşınmasını sağlayan fiber optik kabloların ve çeşitli özel kök şekline uygun uç dizaynların geliştirilmesiyle lazer ışınları bu başarısızlıkların önüne geçecek.”
ENFEKSİYON YAYILMADAN MÜDAHALE EDİLMELİ
Vücudun diğer organları ile karşılaştırdığımızda dişin iç sinir yapısı (pulpa) kanlanması oldukça sınırlı bir yapıdır diyen Arslan : “Bu nedenle meydana gelen enfeksiyon immün mekanizmalarla kendiliğinden ortadan kalkar. Mevcut enfeksiyon, hastanın ilgili dişinden başlayıp daha yaygın bölgelere yayılan ağrı, şişlik, o dişle yemek yiyememe ve ağızda kötü koku gibi belirtiler ile kendini gösterir. Bu belirti süreçleri hissedilmeden evre değiştiren enfeksiyon ihmal edilecek ve kronik bir şekilde ilerleyerek, çekilen kontrol radyograflarında görülen kemik harabiyetleri ile tespit edilebilecektir. Her iki durumda da hastalarımızı diş çekimi olmaksızın eski konforlu hayatına döndürmek amacıyla kanal tedavisi uygulamalarını tercih ediyoruz” dedi.
“KİMYASAL SOLÜSYONLAR BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”
Diş çekimi olmaksızın enfeksiyonun uzaklaştırılması ve ilgili dişin fonksiyon kaybının yerine konulması amacıyla yapılan kanal tedavisi uygulamalarında dezenfekte edici kimyasal ilaç olarak çeşitli sıvı materyaller kullanıldığını ifade eden Arslan : “Hedefimiz dişin iç yapısına yayılan tüm mikroorganizmalara ulaşmak. Bu sıvı materyaller, dikkatli kullanılmadıklarında kök dışına taşarlarsa biyolojik olarak zarar verici etkileri olur. Ayrıca tadı ve kokusunun kötü olması, el aletlerinde aşınmalara sebep olması, alerjik reaksiyonlara yol açabilmesi gibi yan etkileri olsa da bu solüsyonlar bizim vazgeçilmezlerimiz” diye konuştu.