İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Geçtiğimiz gün açılışı gerçekleşen Ayasofya Camii’nde konuşan Mustafa Demirkan’ın sözlerine tepki gösteren Akşener, Rize’de yaşadığı provokasyon eylemine yönelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklendi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Gündem konuşmasına şehit askerlerimize baş sağlığı mesajıyla başlayan Akşener, daha sonra Taksim Meydanı’nda açılan camide yaşananlara değindi. TÜİK’in açıkladığı verilere de değinen Akşener, “madem yüzde 7’lik bir büyüme varsa esnaf ve çiftçimiz neden hala perişan?” diye sordu.
Rize ziyareti sırasında yaşadığı provokasyon eylemine yönelik konuşan ve azmettiricisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu dile getiren Akşener, yaşanan olayla ilgili olarak, “Köpürsen de, tehditler savursan da milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur, senin deyiminle ‘Bunlar daha iyi günlerin.’ Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin.” ifadelerini kullandı.
Meral Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:
“CAMİLER TARAFTARINA ZAFER, MUHALİFİNE MAĞLUBİYET YAŞATACAKSIN DİYE YAPILMAZ”
“Maalesef Türkiye, cami açılışında bile milleti bölmeyi başaran bir zihniyetle yönetiliyor. Bu kirli zihniyet ne zaman sıkışsa milletimizi değerleri üzerinden bölmeye, ayrıştırmaya çalışıyor. Tek önceliği koltukları olanlar, kirli siyasi hesapları gereği bu toplumsal ayrışmadan, gerilimden besleniyorlar. Bunun son örneğini Taksim Camii açılışında yaşadık. Taksim Camii bir ihtiyaçtı, inşa edildi ve açılışı yapıldı. Biz davet aldık, davet edenlere teşekkür ederim, programımız vardı ancak benim adıma sayın İsmail Tatlıoğlu katıldı. İstanbul’umuza hayırlı olsun. Emeği geçenlerden de Allah razı olsun. Allah oradaki ibadetlerimizi kabul etsin, makbul eylesin. Ancak, Sayın Erdoğan ve ekibinin herkesin eşit, bir ve beraber olduğu Allah’ın evinde bile düşmanlıklar üretme hastalığını kabul edemeyiz. Sayın Erdoğan, bir kere daha hatırlatayım, camiler müminler ibadet etsin diye yapılır. Taraftarına zafer, muhalifine mağlubiyet yaşatacaksın diye yapılmaz. Allah’ın evi böyle kirli hesapların mekanı haline getirilmez, getirilemez.
Ne yazık ki bu zihniyetin yansımalarını Ayasofya Cami’mizde bile yaşıyoruz. Sırf Sayın Erdoğan’a yaranacaklar diye, Ak Parti mahalle temsilcisi kılıklı, sözde din adamları, kutsal mabedimizde Cumhuriyetimizin Kurucusu’na lanet okuyor. Allah bunu yapanları da, yapılmasına göz yumanları da ıslah etsin. Bir yanda ‘benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti payidar kalacaktır’ diyen, kendini milletine ve devletine adayan o kutlu duruş. Diğer yanda ise, vefatından 83 yıl sonra bile hala aziz hatırasına utanmazca saldıran vefasızlık. İşte bütün mesele budur. Bu çirkin anlayışın memleketimize ve milletimize verecek bir şeyi olamaz. Bu vesile ile; buradan zerre utanmadan Allah’ın huzurunda nefret kusanlara, camiye gıybet sokanlara, gündem değiştirmek için ecdadına lanet okuyacak kadar küçülenlere inat, İstiklal Ordularının Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha minnet ve rahmetle anıyorum. Ruhu şad, mekanı peygamber efendimize komşu olsun inşallah.
“YÜZDE 7 BÜYÜMEYE RAĞMEN ESNAFIMIZ, ÇİFTÇİMİZ NEDEN PERİŞAN?”
TÜİK’in açıkladığı veriler üzerinden de Erdoğan’ı eleştiren Akşener, TÜİK’in görevinin iktidarın yalanlarına gerçeklik olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Bir insanın şahsi menfaatleri Allah korkusunun önüne geçerse, o insan her şeyi yapar. Her yaptığını da mübah görür. Şahsi ikballeri için nifaktan, gıybetten, kul hakkı yemekten çekinmeyenler günahta da sınır tanımazlar. İhtiyaç olur iftira ederler, ihtiyaç olur istiskal ederler, ihtiyaç olur yalan söylerler. Nitekim, temel görevi iktidarın yalanlarına gerçeklik uydurmak olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hafta başında aziz milletimize büyük bir müjde verdi. Dedi ki; Türkiye 2021’in ilk çeyreğinde yüzde 7 büyüdü. Gözümüz aydın, büyümüşüz. Açıklamayı yapan TÜİK olduğu için bu büyümeyi bir inceleyelim dedik. Açıklanan verilere göre sabit sermaye yatırımları büyümeye pozitif etki yapmış. 5 çeyrek negatiften sonra, net ihracatta az da olsa pozitif katkı yapmış. Buraya kadar her şey güzel, elbette bunları sevindirici buluyoruz. Ancak bazı şeyleri sorgulamak zorundayız. Mesela; milletimiz bu büyümeyi hissedebilmiş mi? Hayır. Yüzde 7 büyümeye rağmen esnafımız, çiftçimiz neden hala perişan? Kem küm. Son bir yılda işsiz sayımız nasıl 2 buçuk milyon kişi artarak 10 milyona ulaşmış? Cevap yok.
Bizden çok daha düşük oranda büyüdükleri halde birçok ülke pandeminin olumsuzluklarını bizden çok daha hafif yaşıyor. Çünkü o ülkelerde hükümetler çok ciddi hibe destekleri verdiler. Yani, vatandaşlarının sağlık ve huzurunu büyüme istatistiklerinin önüne koydular. Bizde ise iktidar, sırf büyüyeceğiz diye hem yarım tedbirlerle insanlarımızın sağlığını tehlikeye attı hem de direkt yardım yapmayarak insanlarımızı geçim sıkıntılarıyla baş başa bıraktı. Sırf istatistikler yüksek gelsin diye sosyal devlet olmanın gereğini maalesef yapamadı. Bu çarpık anlayışın etkilerini büyüme rakamlarını incelediğimizde görebiliyoruz. Milli gelirimizi gelir yöntemiyle incelediğimizde, ücret ödemelerinin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının 2014 yılının ilk çeyreğinden beri en düşük seviyeye geldiğini görüyoruz. Bir başka deyişle, ücretli çalışanlar pastadan son 7 yılın en küçük payını almışlar. Bu büyümenin krediyle finanse edildiğini de atlamamak gerekiyor. İktidarın dört elle sarıldığı bu büyüme, esasında borçla gerçekleşmiş.”
“YA İŞİNİ YAP YA SANDIĞI GETİR”
Konuşmasının devamında yeni tip koronavirüs salgınına karşı alınan önlemlere de değinen Akşener, şunları kaydetti: “Net bir aşı takvimi oluşturulmuş mu? Oluşturulmamış. Turizm ve konaklamalarla ilgili ne gibi kısıtlamalar var? Belli değil. Öğretmenlerin kadro beklentilerine bir cevap var mı? Yok. Ne var? Her zamanki gibi bolca hamaset, birkaç tane de yarım yamalak tedbir var. Bu kapanma kararının bilimsel bir temeli var mı? Bilim Kurulu ‘Saat 10’dan sonra sokağa çıkma yasağı getirilmesi virüsü engeller’ demiş midir? Yoksa Erdoğan’ın ‘Dostlar alışverişte görsün’ diyerek aldığı kararlar mıdır? Türkiye Cumhuriyeti göz kararı ile, Sayın Erdoğan’ın paşa gönlüne göre yönetilecek bir ülke değildir. Sayın Erdoğan, iş yapıyor gibi görünmek için şekilden şekile girmekten vazgeç. Ya işini yap ya da sandığı getir. Biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim.”
“YAKARSA BU DÜNYAYI GARİPLER YAKAR”
Akşener, Anadolu’da gezdiği esnafın dertlerini dile getirirken Hatay’da soğan üreticileriyle görüştüğü ziyarete dair detayları da aktardı. Üreticinin soğanı döktüğünü belirten Akşener, “Bunu tüketici satın alamıyor, yetiştiren üretici satamıyor. Müslüm Baba’nın dediği gibi, ‘Yansın bu dünya.’ Böyle bir şey olabilir mi? Zaten yakarsa bu dünyayı garipler yakar. Aha bu soğan yakacak, bu soğan” diye konuştu.
“ERDOĞAN, RİZE’DEKİ PROVOKASYONUN AZMETTİRİCİSİ OLDUĞUNU İTİRAF ETTİ”
Rize ziyaretinde yaşadığı saldırıya ilişkin de açıklama yapan Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ziyaretle ilgili söylediklerini eleştirdi ve şöyle devam etti:
“Erdoğan geçen haftaki grup konuşmasında Rize’deki provokasyon çalışmasının azmettiricisi olduğunu itiraf etti. Daha başka planları da olacak ki ‘Bu daha iyi günleriniz’ diye ekledi. Sayın Erdoğan, lafa gelince Rizelisin ama Rizeli’yi düşünmüyorsun Rize’nin gelini hemşehrilerine sahip çıktı diye küplere biniyorsun. Sahip çıkmaya devam edeceğim. Köpürsen de, tehditler savursan da milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur, senin deyiminle ‘Bunlar daha iyi günlerin.’ Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin. Valla ben kayınvalidemi çok seviyorum, aynı evde de oturuyoruz senelerdir. Tembihi var; garibin yanından ayrılmayacaksın, Rizelinin de ardında duracaksın. Önünde de değil, ardında. Kayınbirader de öğrenecek bunu, Gelin Hanım’dan öğrenecek.”
“SÜLEYMAN SOYLU’YA ALERJİK TUTUMUM YOK”
Akşener, konuşmasının son bölümünde hakkında tutuklama kararı bulunan Sedat Peker’in videolarına değindi. Son haftalarda yaşananları ibretle takip ettiklerini söyleyen Akşener, meseleye devletin itibarı açısından baktıklarını ifade etti. “Bu devlet, hepimizin. Devlet insanlığından nasibini almamışların elinde zarar görmesine asla müsaade etmeyiz. Ancak yaşanan çirkinlikleri göz ardı edemeyiz” diyen Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik olarak şunları kaydetti:
“O ne yaptı, gitti kefalet koydu. Sayın Erdoğan, bu işler öyle bir kişinin çıkıp ortaya kefalet koymasıyla olmaz. Bu işler şeffaf ve adil şekilde yönetilen yargı süreçleriyle olur. Seni bir kez daha devlet ciddiyetiyle ve makamının sorumluluğuyla çalışmaya davet ediyorum. Bu önemli mevkilerde olanların dedikodu usulü iş yapması, başında bulundukları o bakanlıkların, Adalet Bakanlığı’nın hakimi savcısı, İçişleri Bakanlığı’nın kolluk kuvvetleri birbiriyle çalışmak zorundadır. Bu nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır?
Bunu samimiyetimle söylüyorum. Bakın durum tahmininizden vahim, vahim, vahim. İçişleri Bakanı’nın kenara çekilmesinde fayda vardır. Delilleri toplayacak kolluk kuvvetlerinin rahatlaması için, adalet mekanizmasının gölgesiz işletilmesi için bu şarttır. Benim Sayın Süleyman Soylu ile ilgili herhangi bir alerjik tutumum söz konusu değildir. Kendisi benim babamın oğlu değildir. Devlet aile ilişkisi biçiminde yönetilmez. Görevini yaptığı zaman alkışlarız, yanlış yaptığı zaman eleştirimizi söyleriz.”
BURHAN ŞEŞEN: HİÇ Mİ BİR ŞARKIMIZ SİZE TESELLİ OLMADI?
Bu arada İYİ Parti’nin grup toplantısında müzisyenlerin sorunlarını anlatmak üzere kürsüye Burhan Şeşen davet edildi. Şeşen, “Tiyatrocu, sinemacılar destek paketlerinde yer aldılar ama bizler üvey evlat gibiydik. ‘Bize para verin’ demek, sızlanmak, bir şeyler talep eder pozisyonda olmak hiçbir müzisyenin tercihi değildir. Yaptıklarımızın sanat olduğu görmezden gelinerek, hak ettiğimiz saygınlık birkaç plaketle geçiştirildi” dedi ve şunları ekledi: “Ey bu ülkeyi yönetenler, bir ayrılık sonrasında ya da bir aşk acısı çektiğinizde hiç mi bir şarkımız size teselli olmadı? Bir düğünde hiç mi halay başı olmadınız? İlkokulda, milli bayramlarda ‘Dağ başını duman almış’ marşını da mı okumadınız. Müzisyenler gerçekten özel insanlar, farklı insanlar. Ben hala bu yaşımda bir şarkıyla dünyayı güzelleştireceğimi düşünüyorum. Çok ütopik bir şey ama, biz de her şeyi barışla, uzlaşmayla çözmeye çalışıyoruz. Gençler yeni bir akım başlattılar, gözünü yumma, müziğe sahip çık. Gözünü yumma, sahneye sahip çık.”