Nebil Özgentürk, Radyo Trafik Marmara stüdyolarında, Mert Erdoğan’ın sunduğu “Yazarın Dilinden” programının konuğu oldu. Programda öne çıkan başlıklar şöyle;
“Millete komik diye sunduğunuz filmler bazen 15 binde kalıyor”
“Sinemalarda ve televizyonlarda çok sıradan şeyler dönüyor. İnsanlara bunları layık görüyorlar. Mesela Ayla diye bir Kore hikayesi yapıldı, 5,5 milyon insan izledi. Sizin yaptığınız iğrenç, millete komik diye sunduğunuz filmler bazen 15 binde kalıyor. Biraz adam ol da bütçeni iyi bir filme ayır. Bakıyorum, yılda 32 film çekiliyor, sadece bir tanesi iyi. Yapılan ayıptır. Para kaynakları Atatürk filmini heyecanla karşılamıyorlar. Veda diye bir film yapıldı, Salih Bozok, Mustafa Kemal arkadaşlığını anlatıyordu. Atatürk’ün ölümü üzerine dayanamayıp kendisini öldürmek isteyen bir yaverin hikayesi. Koşullar öyle tuhaf ki, alıcı mı bulamadı anlamıyorum, gişede başarısız oldu. O yüzden yeniden Mustafa Kemal’i anlatan bir filmi çekelim duygusu oluşmuyor.”
“Yaptığım her şeyin insana dokunması lazım”
“Ben timsahın midesi üzerine belgesel yapamam, yapanlara saygım var ama benim yaptığım her şeyin insana dokunması lazım. Direkten atlama programları kesilmiyor ve toplum oraya odaklanıyor. 4 saat canlı yayında sudan atlama, ağaçtan atlama programı var. İsmini söylemeyelim ama zaten herkes biliyor. Ben her zaman beni çok etkileyen hikayeleri alıyorum. Ülkede trafjik kadın cinayetleri oluyor. Mesela bugünlerde tasarladığımız kadınımızın hatıra defteri var. Çok konuşuyoruz ama kadınlara saygı göstermemeye devam ediyoruz. Bazen kadın kadına saygı göstermiyor. Kadın güçsüz bu ülkede, burası doğu toplumu. Doğu şiddet eğilimli erkeklerin cenderesinden kurtarmak için kızlarımızı, kız kardeşlerimizi, bir kadın hikayelerini, kadına dair yazıları, belgeselleri artırmak gerekiyor. Kadınımızın hatıra defterini hazırlayıp bir yaraya daha dokunmak isterim. Almanya’nın hatıra defterini yaptım, o da benim için bir yaranın hikayesi. 60’lı yıllarda Almanya gel benim ülkemi kalkındır diyor ve bizim işçilerimizin Almanya’nın kalkınmasına çok yararı oluyor. Ben dört kuşağın hikayesini anlattım, çok acı çekmişler, ırkçılığa kurban gitmişler. Ötekileştirme Almanya’nın genlerinde var. Belgesel için her hafta gidiyorum ve her seferinde acı çekiyorum.”
“Küfreden kimse dostum olamaz”
“Ben okurlarım ya da seyircilere dostlar derim. Çünkü bazen hayat koca bir dostlar sofrasıdır. Küfür gördüğüm herkesi engellerim, bu vesile ile bunu da söylemek isterim. O dostum olamaz benim. Geçen hafta 8 Mart Kadınlar Günü’nde oğlunu otuz yıldır arayan bir Cumartesi annesinin acısını paylaştım. Biri bana küfrediyor, neden bir şehit paylaşmıyormuşum da bunu paylaşıyormuşum. Hemen engelledim, beni rahatsız ediyor. Siyaseten ayrı düşünebiliriz ama bana o kadına saygı duyduğum için hakaret edemez. Tek tip bir insan modeli istiyorlar. O kadının acısını yaşadım çünkü belgeselini yaptım. 36 yıl çocuğumu göreceğim diye hayata tutunan bir kadının hikayesi var. Böyle şeyleri engelliyorum ki dostum olmadığını bilsin.”
“Daima Şık kitabımı genç kuşaklara bırakmak hoşuma gidiyor”
“Mustafa Kemal Atatürk’e dışarıdan bakıp, mayosu, şapkası, tavrı nasıldı araştırıp, zarafeti ve şıklığı anlatan, tanıkları hazır olan bir dünyaya girdim ve çok mutluyum. Daima Şık kitabımı genç kuşaklara bırakmak hoşuma gidiyor. Hasan Yelmen, Prof. Dr. Emre Kongar ile beraber 80’li yılların başında, bunun hayalini kurup teyp tutmuşlar. Ben bunları depodan buldum. Çok güzel bir hayalle yola çıkmışlar. Sabiha Gökçen’e, Kılıç Ali’nin oğluna gitmişler. Mustafa Kemal’e yakın duran, onunla savaş ve yol arkadaşı olan otuzu aşkın kişiyle oturmuş teypleri koyup anlattırmışlar. Kasetlerin yarıya yakını da heba olmuş. Biz kurtarabildiğimizi kurtardık ve bu kitabı kendi düşüncelerimizi ekleyerek hazırladık.”