Türk Toraks Derneği’nin 25. Yıllık Kongresi özelinde açıklamalarda bulunan Göğüs Hastalıkları, İmmünoloji ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Gülfem Elif Çelik astımda erken tanının, doktor kontrolünde ilaç tedavisinin, hasta farkındalığının ve düzenli kontrolün önemini vurgularken Türkiye’nin astım tedavisinde oldukça iyi bir noktada olduğunu belirtti.
Türkiye’de her 100 erişkinden 5 ila 6’sında görülen bir hastalık olan astım hakkında Türk Toraks Derneği tarafından düzenlenen kongre özeinde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Gülfem Çelik astımda erken tanı, düzenli ilaç tedavisi ve kontrolün önemini vurgularken; astımlı hastaların doğru tedavi ile normal bir hayat sürdürebileceklerinin de üzerinde durdu.
“Astım tedavisinde erken tanı büyük önem taşıyor”
Astım her ne kadar kalıtsal bir hastalık olsa da özellikle çocukluk döneminde sigara dumanı, hava kirliliği, solunum yolu enfeksiyonu gibi çevresel uyaranların bu hastalığın ortaya çıkmasına sebep olduğunu belirten Prof. Dr Gülfem Elif Çelik, “Eğer hastalar nefes darlığı, öksürük ve hırıltı şikayetlerinden biri veya birkaçını birlikte görüyor; sigara dumanı, toz, koku ve stres gibi uyaranlarda nefes darlığı hissediyor, öksürüyorsa ve bu şikayetler tekrar ediyorsa bu astım olabilir. Bu hastalığın tedavisinde erken tanı son derece önemli olduğu için bu belirtileri taşıyan kişilerin bir uzmana başvurmasını tavsiye ediyoruz.” şeklinde konuştu.
“Hastalar şikayetleri varsa doktora başvurmalı, düzenli kontrollerine devam etmeli”
Yapılan çalışmalara göre ülkemizde her 100 erişkinden 5 ila 6’sında astım olduğu söyleyen Çelik: “Toplumda astıma dair negatif bir algı var ancak yıllar içindeki gelişmeler astım tedavisini çok iyi bir noktaya getirdi. Astımın az bilinen bir tarafı uygun tedaviyle hastaların yaşam kalitesinin yükseltilebiliyor olması. Astım hastaları uygun tedaviye başlandığında hastalıkları tamamen kontrol altına alınabiliyor, normal insanlar gibi sosyal aktivitelerini yapabiliyor, doğum yapabiliyor, seyahat edebiliyor, spor yapabiliyor. Bunun tam tersi olarak şikâyeti olup doktora gitmeyen veya yeterli tedavi almayan hastalarda hastalık ilerleyebiliyor. Fakat bu az bir hasta grubunda çıkan bir tablo. Uygun tedaviye ulaşan hastalarımızın büyük çoğunluğu hastalıklarını iyi şekilde atlatıyor, yaşamlarına etkisi az oluyor.”
“Astımı olumsuz etkileyen dış faktörlerden uzak durulması ilaç tedavisi kadar önemli”
Tedavi denince akla ilk ilaç tedavisi geliyor olsa da bunun yanında hastaların bir takım çevresel faktörlerden de uzak durması gerektiğini vurgulayan Çelik: “Örneğin sigaraya maruziyet astımda çok ciddi bir risk faktörü. Günümüzde ebeveynler daha dikkatli ve bilinçli. Ancak yine de bebeklerin, çocukların ve hamilelerin yanında da sigara içilmemesi gerekiyor. Bununla beraber aile fertleri evlerde astımlı bireylerin yanında da asla sigara içmemeli. Hastaların astımını olumsuz etkileyen dış faktörleri bilip bunlardan uzak durmaları ilaç tedavisi kadar önem taşıyor.”
“Hastaların astım hakkında bilgiye doğru kaynaklardan ulaşması önemli”
Hastaların astım hastalığının ne olduğu, ne için tedavi edildiği, ne zaman doktora başvurulması gerektiği gibi konularda bilgilendirilmesinde oldukça fayda olduğunun özellikle üstünde duran Çelik: “Hastaların doktorun yanında kaldığı sürenin dışında da bilgilenmesi çok önemli. Bu sebeple hastaların doktorlardan sağlıklı bilgi kaynaklarını öğrenmelerini tavsiye ediyoruz.” şeklinde konuştu.
Astımın ülkemizde erişkinlerin yaklaşık yüzde 3 ila 6’sında; çocukların ise yüzde 10’nda görüldüğünü ekleyen Prof. Dr. Gülfem Elif Çelik “Bu hastalık Türkiye’de erişkinler arasında kadınlarda daha sık görülürken; çocuk yaş grubunda ise erkek çocuklarında daha sık rastlanıyor.” Astım denilince akla alerji gelse de astım ve alerjik astımın aynı şey olmadığını söyleyen Çelik, alerjik astımın yetişkinlerin yüzde 50’sinde görülürken; çocuklarda yüzde 80-85 gibi bir oranda görüldüğünü belirtiyor.
“Astım düzenli tedavi altına alındığında hastalar istediği tüm aktiviteleri yapabilir”
Her hastanın astımının kendine özgü olduğunu söyleyen Çelik, hastaların kendilerine özel dozda ve düzeyde ilaç tedavisi alması, doktorları ne söylüyorsa onu yapmaları gerektiğini vurguluyor. “Astım kronik bir hastalık olduğu için uzun dönemde tedavi alınması zorlaşabiliyor. Genelde hastalarımız tedavi mantığını anladıklarında tedaviye uyumlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Bu yüzden tedavi sürecinde iyi iletişim önemli. Hastalarımızın bunun uzun soluklu fakat kontrol edilebilir bir hastalık olduğunu bilmesi gerekiyor. Düzenli doktor kontrolü, doğru ilaç kullanımı, hastalık konusunda farkındalık sahibi olmak ve en önemlisi hayatın içinde kalmak büyük önem taşıyor. Düzenli tedavi edilip kontrol edildiği takdirde astım hastaları günlük hayatta istediği aktiviteleri yapabilir. Örneğin bir olimpiyat esnasında Amerika Birleşik Devletleri takımının yüzde 30’u astım hastası idi. Bu da bize mevcut tedavilerin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.”
“Düzgün ilaç tedavisi ile astım atakları belirgin oranda düşüyor.”
Toplumda panik yaratan bir durum olan astım krizleri hakkında da konuşan Çelik. “Astım krizlerinde rahatsızlık verici semptomlar artabiliyor, daha az olan nefes darlığı daha belirgin hissedilmeye başlanabiliyor, gece uykuları bozuluyor. Fakat bunun da bir tedavisi var. Örneğin nefes darlığında olağan dışı bir artış görülürse hemen doktorla temasa geçilirse atakların ilerlemesi önlenebiliyor. Özellikle düzgün ilaç tedavisi kullanan hastalarda ataklar belirgin oranda düşüyor” dedi.
“Türkiye astım tedavisinde ABD ve Avrupa’yla aynı konumda.”
Türkiye’de astımın dünya çapındaki rehberler ve bilimsel veriler doğrultusunda tedavi edildiği üzerinde duran Çelik şu anda ABD’de, Avrupa’da bir astım hastası nasıl tedavi ediliyorsa, Türkiye’de de durumun aynı şekilde olduğunu, tedavi konusunda ülkemizin oldukça iyi bir konumda olduğunu belirtti.
“İklim sorunu, pandemi gibi durumlardan astım da payını alıyor.”
Değişen çağda astım konusunda da bazı şeyler değiştiğini söyleyen Çelik, “Dünyanın karşı karşıya olduğu iklim değişikliği ve pandemi gibi sorunlardan astım da payını alıyor. Örneğin hava kirliliği ve sera etkisi gibi faktörlerin alerjenlerin ve polenlerin atmosferde kalış süresini uzattığı; yapılarını değiştirerek yeni alerjenik yapılar ortaya çıkardığı gözlemlendi” dedi.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı