Op. Dr. Gürdal Ören’in GazeteMAG okuyucuları için geçekleştirdiği sağlık yazı dizisinin ilk konuğu ünlü şarkıcı ve yorumcu Zeliha Sunal oldu.
Güzel bir sohbet ortamında gerçekleşen bu röportaj hem çok ses getirecek hem de keyifle okuyacaksınız.
İŞTE! Op. Dr. Gürdal Ören’in Zeliha Sunal ile gerçekleştirdiği o çok özel röportaj
Sahnede 42 dilde şarkı söyleyen Zeliha Sunal ile dillere olan merakını, sağlıklı beslenmeyle ilgili düşüncelerini ve çok önem verdiği Atıksız Yaşam Platformu’yla ilgili çalışmalarını konuştuk.
Sahnede 42 dilde şarkı söylüyorsunuz. Dünya dillerine ilginiz nasıl doğdu?
Babam uzun yıllar Hava Harp okullarında okutulan kitapların tercümesini yaptı. Hep evimizde Amerikalılar vardı. Küçüklüğümden beri evimizde İngilizce konuşulurdu. 3-4 yaşından itibaren kulağım hep yabancı dille doluydu. 5 yaşında çok güzel İngilizce diyalog kurabiliyordum. İngilizce İspanyolca ağırlıklı şarkılar dinlerdik. Tabii onlar hep benim aklımda kalmış. Okulda da İngilizce ağırlıklı okudum. Daha sonrasında da İngilizcem hep çok iyi oldu. Diğer dillere ilgim ise; ilk orkestra solistliğine başladığım zaman diğer dillerde şarkı söyleme ihtiyacıyla doğdu.
O zamanlar sizi etkileyen bir şarkı var mıydı?
Guan Tana Mera ile başladım. İlk okuduğum yabancı şarkıydı. Ancak o zamanlar söylediğim şarkının içeriğini öğrenmek gibi bir kaygım yoktu, söyleyip geçiyorum.
Eğitiminiz nedir?
Öğretmen okulunda okudum Uşak’ta… Öğretmen olarak da çıktım ama hiç yapmadım.
Hayatınızda hep müzik vardı sanırım…
Profesyonel olduktan sonra Ankara’ya gittim ve Grup Angora ile çalışmaya başladım. Yıllarca orkestrada gitar çaldım. Bir kızın gitar çalması çok ilginç gelmişti insanlara. Bu süre içinde Grup Angora ile beraber hükümetin yabancı konuklarını ağırlamaya başladık. Ben bu arada söylediğim dil sayısını 7’ye çıkarmıştım.
Hangi dilleri öğreneceğine neye göre karar verdin?
Beni dinlemeye gelen insanlara göre… Çok dinlenen şarkılara göre… İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Yunanca gibi… Turgut Özal döneminde hükümetin konuklarını ağırlarken bir Nijeryalı gelmişti, ‘Allah’ım ben neden Nijerya dili bilmiyorum’ demeye başladım. Bunu Cumhurbaşkanı’nın danışmanıyla paylaştım. Bu kez de bu ay kimler geliyor diye bakmaya başladık. Kim geliyorsa onların dilinde şarkılar öğrenmeye başladım.
Hükümet misafirlerine şarkı seçerken dikkat ettiğiniz noktalar var mıydı?
Tabii… Protokolde söylediğim için ne söylediğimi bilmek zorundaydım. Çünkü siyasi bir şey içermeyecek, küfür olmayacak, cinsellikle ilgili bir şey olmayacak. Bir kadın ağzından söylenebilir olacak. Çünkü diğer diller Türkçe gibi değil, dişi ve erkek söylemleri farklı. Konsoloslukların yardımı olmadı, internet yok. Tur rehberleriyle gezmeye başladım, her yerde kayıt aldım. Her ülkenin en çok bilinen şarkıları diye başladım, giderek çoğaldı.
Derdinizi anlatacak seviyede kaç dil biliyorsunuz?
Şu anda 42 dilin neredeyse tamamında, merhaba, hoşgeldiniz, nasılsınız, afiyet olsun gibi belli şeyleri biliyorum. Ama çok iyi İngilizce konuşuyorum.
42 dil içinde en fazla sevdiğin şarkılar hangisi?
Japonca, Çince ve Korece şarkıları çok seviyorum. Ama özellikle Çince’ye bayılıyorum.
ÜLKENİN KENDİ İNSANINA KENDİ DİLİNDE ŞARKI SÖYLÜYORUM
ALMANYA’DAKİ TÜRKLERE ŞARKI SÖYLEMEK GİBİ DEĞİL…
Nankör müdür dil, tekrarlamayınca unutuyor musunuz?
Unutursun… Evvelden daha sık söylüyordum ama ülkemize artık bu terör olaylarından dolayı turist de gelmiyor. Yabancı kongrelerin de sayısı azaldı. Bu durumda önüme artık defter koyup söylemeye başladım. Çünkü bir harf hatası bile yapsanız, bütün kelimeyi tamamen başka hale dönüştürür. O riski göze alamıyorum, o dil benim dilim değil sonuçta.
Yurt dışında programlarınız da oluyor mu?
Balkanlar’a, Orta Asya ülkelerine davet ettiler gittim. Mesela Kazakistan’a gittim, Kazakça şarkılar söyledim, Kırgızistan’a gittim Kırgızca şarkılar söyledim. Ülkenin kendi insanlarına söyledim, gidip de Almanya’da bir diskoda Türklere değil yani.
Türkçe zor bir dil mi?
Türkçe zor. Türkçe konuşamıyorlar, çünkü Türkçe bir kelime birkaç anlama geliyor. Yüz dediğin zaman bir sürü yüz var.
EKMEK YERİNE MARUL YAPRAKLARI YİYORUM
Yoğun çalışma temposu içinde sağlıklı besleniyor musunuz?
Sağlıklı beslendiğimi düşünüyorum. Çünkü proteini yeşilliği, yağı eksik etmiyorum soframdan. Akdeniz usulü besleniyorum. Zeytinyağı ağırlıklı. Pilav hiç yemiyorum. Pizza ve kızartma yıllardır yemiyorum. Kuzu değil ama koyun eti tüketiyorum.
Et tüketimiyle aranız nasıl?
Kırmızı ek çok az yiyorum. Tavuğu ve hindiyi daha çok seviyorum. Bir yol keşfettim; hindi ya da tavuk etinin üzerine limon sıkıyorum çürütmek için. Çok az tuz, hardal ya da çeşni ekliyorum. Buharı çıktıktan sonra 5 dakika pişiriyorum. Yanına yeşillik koyduğum zaman kısa sürede kilo verebiliyorum.
Kaç öğün besleniyorsunuz?
2 öğün besleniyorum. Eğer gece çok geç vakte kalırsam, abur cuburlar yüzünden kilo alıyorum. Sabah ne olursa olsun, kahvaltımı yaparım. Kahvaltıda ekmek yerine marul yaprakları kullanıyorum. Eskiden peyniri daha fazla yiyordum, şimdi peyniri kestim. Zeytini daha fazla yiyorum. Eğer kilo vermem icabederse peyniri tamamen kesiyorum. Çünkü daha hızlı kilo verdiğimi fark ettim.
HOUTE COTURE SAHNE YAPIYORUM
Sahne enerjinizi nasıl yüksek tutuyorsunuz?
Çıktığım organizasyon ne olursa olsun, ilerleyişi bilmek isterim. Olmazsa çok rahatsız olurum ve mutlaka yolunda gitmez o iş. Çünkü her sahnem benzersiz, her sahnem çok farklı. Houte Coture, kişiye, firmaya, organizasyona özel… O yüzden hazırlanmam da ona göre oluyor. Hangi ülkeler gelecek, daha önce çıkmış mıyım, ne giymişim diye bakmalıyım. 20 senedir kurumsal çalışıyorum, her seferinde farklı şeyler yapmam lazım. Bu da beni daha yaratıcı olmaya itiyor.
TEK KİŞİLİK DEV ORDUYUM
Yetiştirdiğiniz, yerinize geçebilecek insanlar var mı?
Farklı dillerde birilerinin yetişmesini çok isterdim. Çok vokalist yetiştirdim fakat bu insanlar azmetmediler. Çünkü bu öyle çetrefilli bir iş ki sabır gerektiriyor. Halbuki o insanlar benzersiz olduklarının farkına varsalardı, daha da üstüne düşerlerdi. Bugün mesela Rana-Selçuk Alagöz diyorsunuz, başka isim sayamıyorsunuz. Şimdi beni söylüyorsunuz, başka isim sayamıyorsunuz. Gelecek nesilde böyle bir şey olmayacak.
Behzat Gerçeker’i nasıl buluyorsunuz… O da çok dille sahneler yapıyor?
Yapıyor ama elemanlarına bölüyor. Ben bir kişi her şeyi yapıyorum. Tek kişilik dev ordu şeklinde çalışıyorum. Behzat benim çok eski dostum, çok iyi müzisyen… Herkese bir görev veriyor. Çokludan bir şey çıkıyor. Ben tek kişiyim. Dolayısıyla benimkinde savaş var.
AVRUPA YÜZDE 90 GERİ DÖNÜŞTÜRÜYOR, BİZ YÜZDE 90 ATIYORUZ
Bir de Atıksız Yaşam Platformu projeniz var… Nedir atıksız yaşam?
Atıksız yaşam 2013’ten beri süregelen bir platform… 2013’te kurduğum bir YouTube sitesiyle başladı. Funda Şen’le beraber oluşturduk. Bir anda 10 milyonun üzerinde izlence, 50 bin aboneye ulaştı. Çok sayıda ödül aldık. Çünkü atıklardan kullanılabilir obje yapma fikri Amerika’da veya Avrupa’da çok yaygınken Türkiye’de yoktu.
Ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Serik Belediyesi ile Antalya bölgesinde kongre otellerinin atıklarını değerlerinin hesaplanması üzerine çalıştık. Kongrede kullanılan kağıt, broşür, tahta, halı vs benzeri şeylerin atılmayıp geri dönüştürüldüğünde kaç ağaç kurtulur, kaç metreküp su, benzin tasarrufu yapılır. Deniz kenarı, kumsal temizliği, kadınların atığı geri dönüşüm malzemesine dönüştürmesi yeniden kullanabilir malzemeler yapılması… En son projem pantolon paçaları… Terzilere kısalttığınız pantolonlarınızın paçalarıyla kadınlar çanta, anahtarlık, nazarlık yapıyor.
Lütfi Kırdar, İstanbul Kongre Merkezi bu atıkların Şişli Belediyesi’yle beraber hesaplanması ve yine kongrelere bildirilmesiyle ilgili geri dönüşümler yapılıyor. Onun dışında İstanbul Aydın Üniversitesi, yine sıfır atık projesi üzerine çalışıyor. Başakşehir, Yeşil sertifikalı bir stadyum olduğu için maç atığı topladık. Ataşehir Emlak Konut Ortaokulu ile çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu ortaokul ‘Sıfır Atık’ diye şahane bir şarkı yaptı, şu anda stüdyoda Murat Yeter’le beraber hazırlıyoruz.
Ödülleriniz de var sınırım…
Sene başından bu yana 2 ödül daha aldım. Bir tanesi sanayi ödülü.. Bu ödül Unilever, Pepsi vb. büyük firmalarla paylaştığım ödüllerden biri. Altın İstanbul, Altın Rehber ödülü aldım çevre sosyal sorumluluk alanında.
Kar marjı oldukça yüksek değil mi geri dönüşümün plastikten ev yapıyorlar…
Şu anda oturduğunuz sandalye, kullandığımız anorakların içi, içtiğiniz sigaranın ucu pet şişeden yapılmıştır. Bunları bilmek lazım. Avrupa ülkeleri neredeyse yüzde 90 oranında geri dönüşüm yaparken, biz Türkiye’de yüzde 90 atıyoruz, yüzde 10 geri dönüştürebiliyoruz. Bunu çoğalttıkça dışarıya bağımlılığımız azalacak.
Maden var ama çıkarıp işleyecek istek yok…
Her evde iki çöp kutusu olması lazım. Günde 1.5 kilo çöp tüketiyoruz, kişi başı. Ama bunun 700 gramı ambalaj. Onu attığımız zaman geriye bir avuç çöp kalıyor. Bunları anlatacak yayınlara, bunları anlatacak insanlara ihtiyacımız var. Ben bunun için şu anda 2013’ten beri dirsek çürütüyorum, kafa yoruyorum ve proje üretiyorum. Bundan hiç kimsenin haberi yok.
16 milyonluk İstanbul’da çöpler ne oluyor?
Türkiye’de yılda 5 milyon çöp kamyonu çöp çıkıyor. Bu dünyanın etrafını bir kere dolaşmaktan daha fazla… Kemerburgaz tarafında çöp depolama alanları var. En alt kata sızdırmaz malzemeler döşüyorlar, üstüne presleyip döküyorlar. Sürekli attığımız için yeni alan açmak zorundalar. Yakında çocuklarımız oyun oynayacak alan bulamayacaklar. O yeşillik alanlara atık atacağız. Şile güzelim yer orada da var bu depolardan. Poşet yasağı çıktı insanlar almayı bıraktı para yüzünden. En az onun kadar etkili kampanyalarla bu atıkların doğru atılması sağlanabilir.
Dünyanın durumu nasıl bu konuda?
Çöp yok olmaz, bir pet şişenin yok olma süresi 500-1000 sene arası. Şu anda dünyada bu üretilen çöplerden dolayı 6 tane çöp adası oluşmuş durumda okyanuslarda. Ne yazık ki plastikler yok olmuyor, küçülüyor. Ve bunlar canlı hayvanların sistemine giriyor. Aynı şey kıyılarda da geçerli.
Beslenme zincirinde oluyor değil mi? Bir şekilde insana da geliyor.
Hepimizin çok dikkat etmesi gereken şey; Türkiye bugün Akdeniz’i en çok kirleten ülke. Attığımız atıklar akarsularla denize taşınıyor. Adam tarlasını ilaçlıyor, zehirli atığı nasıl olsa su temizler diye ırmağa atıyor. O sular atıklarla beraber sisteme giriyor. Onu da hayvanlar yiyor, besleniyor. Ben o yüzden büyük baş hayvan yemekten çekiniyorum. Koyun ve keçi ne yediğini bilen hayvanlar. Özellikle de keçi… Keçi sütü en sağlıklı süttür.
Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Bir tıp adamının böyle konulara ilgi duyması çok güzel. Çünkü bir doktor kolay yetişmiyor. O yüzden doktorlarımız bilgilerini, becerilerini, etik anlayışlarını bizlerle paylaşsalar da onlar da çoğalsalar. Ben çok teşekkür ediyorum.
Ben bu bilgileri bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum.