Yargı Dizisi Kimi Yargılıyor? Avukat Ceylin Erguvan Karakteri ve Dizilerde Kadın Olmak Üzerine

Yargı’nın 30. bölümünü izledikten sonra bu yazıyı yazma kararı aldım. Aslında ne zamandır düşündüğüm bir şeydi ama bu bölümden sonra yazıya dökmek ve bölümlerdir gözlemlediğim şeyi sizlerle paylaşmak istedim.

Yargı ilk bölümünden beri ilgiyle izlediğim bir dizi. İlgiyle izliyorum fakat aynı ilgiyle izlemeye devam edebilseydim keşke.

Dizileri takip etmemi sağlayan en önemli unsur karakterlerdir. Konu da ilk başta izleyip izlememe kararında en belirleyici unsur elbet ama dizi izlemek sabır işi ve devam edeceksem karakterleri sevmem gerekiyor. Yargı’da da çoğu karakteri sevsem de “Evet, işte bu!’ dedirten karakter Ceylin oldu. O kural tanımaz, biraz tehlikeli, işinde iyi, dili sivri ama aynı zamanda sevimli, fakat hiç de sevimli olmak gibi bir isteği olmayan, hatta bunu istemeyen, zekasının ve başarısının farkında, kendinden emin avukat Ceylin Erguvan’ı görüp de vahada su bulmuş gibi sarılmamak mümkün mü? Tabii ki değil.

blank

Bir kız arkadaşımla birlikte “Tamam dizimizi bulduk.” diyerek seyretmeye başladık. Ne teoriler, ne beklentiler anlatamam. Ceylin kesin anlar bunu, şu yolla çözer, o bir yerden bulur kesin, kim ne derse desin Ceylin yapar ve çözer bu işi.. Daha neler neler…. Çünkü dizinin o kutunun dışındaki karakteri Ceylin ya, bu konumdaki erkeklere verilen kahramanlıklar, zaferler ona da verilir sandık saf hayallerle. Fakat tam tersi oldu. Zaferler ve kahramanlıklar vermek bir yana alındıkça alınmaya başlandı karakterden. Sıradışı avukatımız dava bile bakmaz oldu. Attığı her adım yanlış olarak nitelendirildi. Uyması gereken yol, onu bağladıkları erkek karakter Ilgaz’ın yoluydu. Hatta açık açık değişmesi gereken kişi olduğu söyletildi. Hangi gri erkek karaktere bu söyletildi? Kaldı ki Ceylin’i sadece gri olarak da nitelendirmiyorum. O kendini öyle görüyor ama hatta karanlık görüyor. Bunun nedenini öğrenmek isterdik mesela. Çok renk barındıran ve bazen koyu tonları daha ağır basan bir karakter bence Ceylin. Elbette karakterler değişip gelişebilir, Ceylin’in de öğrenmesi gerekenler vardı, değiştirmesi gereken yolları vardı. Fakat bu karakterin tüm bu özelliklerle daha önce defalarca başarılı olduğunu unutmamak gerekir. Karakterden zekasını, tehlikeli adımlar atsa da sonuca ulaşma başarısını alamazsınız.

Dizide kutuda, kurallarla (bazı kuralların gerekliliği elbette tartışılmazdır) ve kendi ördükleri duvarla sınırlanmış tüm o erkek karakterlerin içinde, duvarı olmayan, en cesur ve cüretkar karakter hep Ceylin oldu. Ceylin’in sorunu da bu duvarsızlıktı. İnsanlarla arasına koyduğu duvarların aksine, hayat ve barındırdığı tüm tehlikelerle arasına duvar örmeyen, aksine üstüne giden bir karakterdi. Sürekli çocuk azarlar gibi karakteri azarlamaktan vazgeçilip, biraz genelde erkek karakterlere yapıldığı gibi nedenlere inilse, muhtemelen altından içindeki o sınır tanımaz ve anlaşılmayan ruhun yanı sıra, babasının tutuklanmasıyla hayatın ortasında korunmasız kalışının da etkisinin olduğunu görecektik. Saklanmak yerine nasıl savaştığını anlatacaktı bize.

Kutunun dışında bir karaktere, bazı kurallara uymayı öğretseniz de, kutunun dışındaki düşünme şeklini ondan alıp, bir anda onu hatalardan duvarların içine hapsedemezsiniz. Çünkü bu genç kadın, bu düşünme ve görme şekliyle başarılı olmuş, zor hayat koşullarında ayakta kalmış ve kendine mesleğinde bir isim bile yapmış genç bir avukat olmasına rağmen. Fakat dizide özellikle Ceylin’in sanki böyle olduğu için cezalandırıldığını izliyoruz.

Dizideki tüm erkek karakterler birleşmiş topluca Ceylin’i disiplin ve terbiye talimine tabi tutuyorlarmış gibi gelmiyor mu size de? Dizinin kötü karakteri Yekta bile yapabiliyor bunu. Halbuki biz dizinin başında Ceylin’in Yekta’yı defalarca alt ettiğini ve Yekta’nın Ceylin ile baş edemediğini öğrenmiştik. Nerede o Ceylin?

Tekrar hatırlayalım. Unuttuk zira neredeyse karakterin özelliklerini. Avukat Ceylin Erguvan’ın cici ve hanım hanımcık kadın imajı yoktu. Herkesçe sevilme ve hep bir erdemler kitabından fırlamış gibi görünme derdi de yoktu. Başarılıydı, zekiydi, kafası herkesten farklı çalışıyordu. İçinde cidden mesleğine dair bir ateş vardı ve gözlerinde ise bir ışık. Doğru veya yanlış kendi yöntemleri, kendi yolu, kendi yaraları ve bu yaralara kendi bulduğu çözümleri vardı. Zekasının ve başarısının farkında, kendinden emindi. Tehlikeli, tekinsiz görünmeyi seviyordu. Bu ona alabildiğine bir hareket serbestisi veriyordu. Cesurdu, fevriydi ama merhametliydi de. Hızlı düşünme ve buna göre aksiyon alma yeteneğine sahipti.

Ceylin, dizinin herkesten farklı olan, o özel, kestirilmesi güç karakteriydi. Bir kadına genelde verilmeyen bir roldü bu televizyonlarda. Genelde erkeğe verilir ve bu adam mafya da olsa, kiralık katil de olsa, ne bataklara batmış olursa olsun, seyirciye adamın hayatı, onu o noktaya getirenler öyle anlatılır ki, karşısındaki kadın karakter en doğru ve dürüst kişi de olsa seyirci, kadın karakterden anlamasını, affetmesini ve yanında olmasını ister. Bizim dizilerimizde ana erkek karakter biraz griye çalan bir konumdaysa uygulanan yol bu olur genelde. Peki Yargı’da Ceylin’e de bu muamele mi yapıldı? Maalesef hayır. Bu konu izlerken artık canımı çok sıktığı için tekrar bu noktaya geliyorum. Oh en sonunda istediğimiz gibi bir kadın karakter bulduk diye sevinirken o karakter en çok yargılanan kişi oldu. Katil ve dengesiz Engin bile kurban oldu da, dizide Ceylin kadar yargılanmadı. İzlediğimiz tüm bölümleri düşündüğümde şunu söyleyebilirim rahatlıkla. Dizinin yargı kelimesinin hedef aldığı kişi en çok Ceylin oldu.

Bölümleri düşünüyorum, özellikle Ceylin’in her aksiyonunda sanki bir parmak da sallanıyormuş gibi hissediyorum karaktere. Siz de hissediyor musunuz? O parmak hep suçluyor, hep itham ediyor ve hep cezalandırıyor. Ceylin’e sürekli “Sen hep yanlışsın, başını belaya sokarsın söz dinlemezsen, yapman gerekenler bunlar ve yapmaman gerekenler de bunlar” diyor. Adeta onu bir eğitime tabi tutuyor ve uymazsa cezalandırıyor. İşin kötü tarafı bu eğitim için başına en çok dikilmek üzere seçilen kişinin sevdiği adam olması. Evet, Ilgaz Ceylin’e sallanıp duran parmağın sesi oldu çoğu kez. Her hareketinde tek tek sıraladı hatalarını. Eğitici ve öğretici rolü, sevgili sosuyla sunuldu seyirciye. Aşk da kurallara uymazsa ceza olarak kesildi. Buna dair çok sahne izledik. Ceylin öğrensin diye de özenle o başarılı, zeki kadın hata yapan kişi konumuna oturtuldu.

Yine düşündükçe canımı sıkan bir noktaya tekrar geleyim. O çok özel, tekinsiz, zeki, sıradışı başarılı avukat Ceyin Erguvan’ı biz en son ne zaman çalışırken, dava çözerken, kazanırken gördük? Hatırlayamıyorum. Erguvan’ın yanına Kaya eklendi diye mesleğinden mi men ettik karakteri? Ceylin o kadar hep suçlu durumuna düşürülüyor ki, avukatlık yapmaya fırsatı olmadı. Evet, en önce mesleği alındı ondan. Suçlu duruma bir kez dürüşürüldükten sonra bu öyle devam etti sanki. Sevdiği adam bir sevgili gibi değil de, yanına adeta bir savcı ve öğretmen gibi verildikten sonra avukatlığından, düşünme şekline kadar her şey yanlışmış gibi sunuldu ve her defasında itinayla Ceylin’in yolunun onu nasıl hataya düşürdüğü gösterildi.

Yine soruyorum. Söz konusu bir erkek karakter olsaydı böyle mi olurdu? Hiç sanmıyorum. Biz tüm o yanlış yollarda yürüyen, tehlikeli yolları seçen gri erkek karakterlerin ne zaman ucunu tuttuğu şeyi koparamadığını gördük? Düşünün. Hep başarılı oldular değil mi? Tuzaklar kurulsa da onlar hep bölüm sonunda kendi oyunlarını kurup kurtulmadılar mı? Ceylin de bir kadın değil de, erkek olsaydı bize itinayla bazen yanlış ve kural dışı gibi görünen yolların nasıl doğruya ulaşmak için kullanılacağına dair sahneler izletilirdi muhtemelen. Çemberin dışına çıkmak, uzaktan bakıp başka yollar görmek gibi süslü laflarla da süslenirdi bu sahneler.
Sonra bir de Ceylin ve öfkesi mevzusu çıktı ki dizide evlere şenlik. Ceylin o sınavları verdi ve geçti. Engin onu en dayanılmayacak şekilde kışkırttığında verdi ve geçti. Dizideki hiçbir karakter Ceylin’in geçtiği sınavlarla sınanmadı. Evet, bunun altını çizelim yeniden . Dizideki hiçbir karakter Ceylin’in sınavlarıyla sınanmadı ve onun başarıyla verdiği sınavları vermedi. Sevdiği adamın ailesi tarafından kendi ailesinin canının yakıldığını iki kez öğrenmiş ve ikisinde de sevdiği adama el uzatabilmiş birinden bahsediyoruz burada. Kardeşinin katilinin tüm kışkırtmalarına rağmen doğru kararı vermiş bir insandan bahsediyoruz. Defalarca güvendiği insanların ihanetine uğramış birinden bahsediyoruz. Ama söz konusu kadın karakter olunca kardeşinin katili olan arkadaşına ya da babasının öldürülüp saklanmasına duyduğu öfke bile “sorun” olarak gösteriliyor özenle demek ki. Özellikle duyguları ve tepkileri sorunmuş gibi sunuluyor. Fakat biliyoruz ki erkek karakterlere hiçbir zaman bu muamele yapılmıyor. Söz konusu olan bir erkek karakter olsa, öfkesiyle dağıtıp geçmesi bir kahramanlık ve güç göstergesi olarak verilmez miydi? O yıkma dağıtma bir şölen gibi verilmez miydi? “Vay be nasıl hesap sordu, nasıl kükredi” diyen sesi adeta sahnede duymaz mıydık?

En basit örnek olarak dizide masum ve hatta kurbanmış gibi verilen erkek karakter Çınar’ı ele alalım. Çınar ilk bölümden beri yaptığı her seçim için babasını ve abisini suçladı. Üste çıkmak için kullandığı duygusal manipülasyonları yaparken ya da haksızlığa uğramış gibi davranırken ve hep masum ama babasının ve abisinin kurbanıymış gibi davranırken, bir kez bile “Sen uyuşturucu satıyorsun. Ellerinde kim bilir kaç genç hayatın mesuliyeti var. Masum değilsin.” hatırlatması yapıldığını gördük mü? Hayır. Ilgaz, Metin Amir, Eren komiser veya başkası yaptı mı bunu? Hayır. Neden peki? Biz neden bu kadar yanlış yolları bilerek tekrar tekrar seçen ve o yanlışa hep devam eden bir karakterin, sürekli ailesinin başını belaya sokmasına rağmen, onlara yaptığı duygusal manipülasyonlara maruz kaldık da, birisi yüzüne diyemedi bunları? Cezaevinden çıktıktan sonra, ona ihanet eden adamla tekrar bilerek torbacılığa ve kara para aklama işine giren erkek karakter Çınar masum, kurban, sorunlu genç olarak sunuluyor hep. Neden?

Bir kadının hayatına aşk girince ya da bir erkek girince ne oluyor da birer birer kıyıyoruz o güzelim kadın karakterlere? Bir kadın sevdiği adamdan önce bir şey başaramaz ya da çözemez mi? İlla ve mutlaka adamın sözünü dinlemeli ve dinlemezse hataya mı düşmeli? Ilgaz en başta Ceylin’i onun yapamayacaklarını yapabileceği için avukat olarak istememiş miydi? Bir seyirci olarak Ceylin’in kendi yöntemleri ile davaları herkesten önce çözüşünü izlemek isterdim. Ceylin’in suçlu oluşunu değil, avukatlığını izlemek isterdim. Seyir zevki çok daha yüksek olurdu. Fakat Ceylin’in avukatlığını ve zekasının işleyişini değil de hatalar zincirine düşüşünü izliyoruz bölümlerdir. Doğru ya Yargı en çok onu yargılıyor çünkü. Yargı’nın yargısı en çok farklı ve başarılı olmaya cüret etmiş ve bu şekilde sevilmiş kadın karakterimiz Ceylin’e.

Dizinin başında sevdiğimiz bir tablo vardı. Ceylin önde ve arkasında Ilgaz ve Eren, istediklerini elde etmiş gülerek yürüyorlardı. Sonra bir ara Pars savcı da katıldı bu tabloya. Seyir zevki yüksek bölümlerdi. Ama o tablodan Ceylin alındı gitgide ve biz sadece olay çözen, iş bitiren erkekler görmeye başladık. Bir erkek şovuna döndü dizi adeta. Ve böylece her hafta izleme keyfi azalan bölümler izledik.

Artık 30. bölümde bu öyle bir hale geldi ki, bölümü zar zor bitirdim. Adeta bir kadını acısını yaşarken ve anlaşılır öfkeleri varken bile suçlu konuma getirmek üzere planlanmış gibiydi bölüm. Üstelik şunu da belirtmek lazım, Çınar Zafer’i öldüren kurşunu sıkmamış olsa bile, babasıyla birlikte Erguvan ailesinden aldıkları veda etme fırsatı ve söylenilen yalanlar da kolay unutulur cinsten değil. Gerçi Zafer’in cinayeti konusunda Metin Amir’in de Çınar’ın duygusal manipülasyonlarının kurbanı olduğunu düşünüyorum.
Neyse ne diyorduk? Ceylin’in acısı, öfkesi ve bunun nasıl yanlış olduğunu anlatmak üzere kurgulanmış bir bölümden sonra artık gelecek bölümü izler miyim diye kendime sordum ve açıkçası sanmıyorum. Erkek terk etmekte haklı olarak verilir ya hep, kadınsa nedense hep haksızdır bu tür durumlarda, ben bu kurgu üstüne planlanmış bölümü izlerken sadece şunları hatırladım:

Ben kardeşi kardeşini öldürmekle suçlanırken bile ve bundan kendisi de şüpheye düşmüşken, Çınar’ın uyuşturucu sattığı ortaya çıkınca Ilgaz’ın sırtını sıvazlayıp destek olan bir Ceylin hatırladım mesela. Öyle zor bir durumda, baş şüphelinin abisiyle çalışıp destek olabilen bir Ceylin hatırladım. Çınar’ı kardeşi gibi görebilip, Ilgaz ile sevinen bir Ceylin hatırladım. Babası babasına iftira etmiş ve tüm ailenin yaşam şeklini ve standardını etkileyen bir olaya sebep olmuşken, Ilgaz’ın küçük kardeşini düşünebilen, Ilgaz’ın ailesini korumayı seçen bir Ceylin hatırladım. Yani bir suçu bilip ihbar etmemek gibi Ilgaz’ın asla yapmayacağı bir şeyi yapan, kendi canı yandığı halde can yakmayan bir Ceylin hatırladım. Babasıyla ilgili tüm olaylar ortaya çıktığında da ağzından çok daha kötü şeyler çıkabilecekken susan ve kendini tutan bir Ceylin hatırladım. Ama karakteri öylesine suçlu pozisyona sokmak üzere hazırlanmış bir bölümdü ki, başarılı ve sevilen bir kadın karakter olmak suç mu ki bu reva görülüyor diye düşündüm.

Ilgaz evet hep Ceylin’in yanında oldu ama duygusal olarak ailesinin canını da yakan keskin bir bıçak yüklemedi hiç o destekler. Engin Ilgaz’ın hiçbir şeyiydi. Bunun altını çizmek lazım. Ilgaz için Ceylin’i bırakmamak ve yanında olmak duygusal olarak çok daha kolaydı. Engin hiçbir şeyiydi. Hatta kendi kardeşinin de canını yakmış ortak bir düşmandı. Üstelik Ilgaz’ın beklediği, korktuğu şey hiç olmadı. Ceylin onu hiç ailesinin suçları nedeniyle bırakmadı. Bırakmadı ama bu defa, böyle bir durumda Ceylin’in getirildiği psikoloji düşünülünce hiçbir şey kolay olmayacaktı. Bırakmadı ama tekrar eskisi gibi olmaları ve hatta daha güçlü çıkmaları da zaman ve sabır alacaktı. Asıl zor kısım da orasıydı. Sabır kısmı sanırım birkaç gün kadar sürdü (anahtarın uzatılmasından Ilgaz’ın bırakmasına kadar kaç gün geçtiğine dair bilgi verildiyse o kısmı kaçırmışım bölüme sabretmeye çalışırken). Ne bir ikaz, ne bir uyarı. Ceylin bırakmadı ama zor kısım da atlatılamadı.

Kadınlara dersler vermeyi çok seviyoruz ya, Ilgaz bıraksın da Ceylin dersini alsın dememiz istendi sanırım. Ama hiç öyle hissetmedim izlerken. Ben aksine bir taraf için aşkın sınırının çizildiğini düşünüyorum. Ilgaz’ın da canını yaktı belki Ceylin kendi acısıyla ama kendisi gibi davranmayan, travma halinde ve öfkesini ve acısını nasıl yöneteceğini bilmeyen bir eşi, kurulmadan yıkılan hayallerle baş başa boş bir evde bırakmadan önce belki biraz sarsabilirdi,en azından psikolojik destek gereğini açabilirdi. Ceylin’in ihtiyacı olan bence duygularını yönetmek ve yerleştirmek konusunda zorluk çektiğini ve bu nedenle Ilgaz’a yönlendirdiğini görmesini sağlayacak bir konuşmaydı. Kendi gibi davranmadığını fark etmesini sağlamaktır önce yapılmasını gereken. Bu olmazsa ve psikolojik desteğe yanaşmazsa belki diğer seçeneklere geçilirdi. O psikolojide bir insan yalnız bırakılmamalı çünkü.

Ceylin’in ise aşktan kaçtığı ama kaçamadığı o ilk kaçıştan sonra, hala aşkının bir sınırı yok. En bırakır denen durumlarda bırakmadı. Hala bir sınır çizmedi Ceylin. Üstelik bu aşkta en değişmesi beklenen, talepleri karşılaması beklenen taraf o.

Dizi bundan sonra nasıl ilerler bilmiyorum fakat ilk bölümlerdeki o güzel, başarılı, zeki, sıradışı, etkileyici kadın karakter Ceylin dönmeden ben de diziye dönmeyeceğim sanırım. Ceylin’e önce mesleği ve zekası, ışığı, enerjisi, özgür iradesi geri verilse keşke. Dizi erkek şovu olmaktan çıkıp o güzel enerjisini yeniden alsa. Ne güzel olur değil mi? Olmazsa da Avukat Ceylin Erguvan karakterini ilk bölümlerdeki o haliyle, o ışığıyla hatırlamak için, karaktere saygım nedeniyle izlememek tercihim olacaktır.

Ece Kirazlı

Türkiye'nin en hızlı ve kolay okunan internet magazin medya haber gazetesi "gazetemag.com" da günün en güncel haberlerini, aynı zamanda arşivimizi takip edebilir, okuyabilir ve sosyal medyada paylaşabilirsiniz...
GazeteMAG Arşiv Haberler

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmanız için çerez kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanmayı kabul etmiş sayılırsınız.TAMAMDetaylı bilgi için tıklayınız.